SOSYAL ADALET ANLAYIŞININ ANA KAYNAKLAR ETRAFINDA YENİDEN KURGULANMASINA DAİR BİR DENEME Abdullah İnan1 Sosyal adalet, bir toplumda maddi manevi bütün unsurların, sosyal, kültürel, ekonomik kazanımların gelirine yaşam tarzına düşüncesine bakılmaksızın tüm bireylere eşit olarak dağıtılmasıdır. Eğitimde, sağlıkta, haberleşmede, konutta toplumun bireylerini ilgilendiren her alanda kişinin o toplumda insanca eşit adil bir hayat sürmesi, hakkını ve emeğinin tam karşılığını tam olarak almasıdır. Sosyal adalet, bireyle toplum arasında adil ve hakkaniyetli bir ilişki kurmak adına imkânların adil dağılımını gerçekleştirebilme meselesidir.2 İnsanlık tarihi boyunca insanların bir arada yaşadığı tüm toplumlarda zengin fakir ayrımı ve ezilen, sömürülen sınıf var olmuştur. Ekonomik durumu iyi, geliri yüksek zengin sınıf toplumda her zaman hâkim ve her daim hükmedici olmuş, zenginliğini bir baskı unsuru olarak kullanmış, toplumun ekonomik ve sosyal kazanımlarını kendi istekleri doğrultusunda ve kendi lehlerinde kullanmışlardır. Adil gelir ve servet dağılımı toplumsal adaletin en önemli göstergelerinden biridir. Bu anlamda imkânların adil dağılımdaki bozulmalara işaret eden gelir adaletsizliği toplumsal adaletin varlığı ve devamını tehdit eden temel olaylardan biridir.3 Bir toplumda sosyal adalet yoksa toplumun elde ettiği maddi manevi kazanımlar dengeli ve eşit dağıtılmamışsa o toplumda sosyal barışın sağlanması, mutlu ve huzurlu bir toplumun oluşturulması, insanların birbiriyle uyum içinde güvenli bir ortamda yaşaması mümkün değildir. Günümüz dünyasında sosyal adaletin özellikle geri kalmış ve gelişmekte olana ülkelerde bir türlü sağlanamaması ülke içindeki huzursuzluk ve kargaşa kadar dünya barışını da tehdit eder hale gelmiştir. Lüksün, israfın, gösterişin, sefalet ve yoksulluğun aynı anda aynı ortamda yaşandığı bir çağda yaşıyoruz. Sömürenlerle sömürülenlerin orantısız mücadelesine şahit oluyoruz. Dünyanın bir kıtasında insanlar aşırı tüketim ve ölçüsüz beslenmeden dolayı ortaya çıkan obezite başta olmak üzere çeşitli hastalıklarla mücadele edip milyonlarca dolar harcarken bir başka kıtasında açlıktan ve yetersiz beslenmeden dolayı pek çok insanın ölebildiğine şahit oluyoruz. Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan ülkemizde de durum çok parlak görünmemektedir. Zengin fakir arasındaki uçurum her geçen yıl daha da artmaktadır. “En yüksek gelire sahip % 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 2018’de bir önceki seneye kıyasla 0,2 puan artarak % 47,6 ve en düşük gelire sahip % 20’lik grubun payı 0,2 azalarak % 6,1 olmuştur. Toplumun en zengin % 20’sinin gelirinin, en yoksul % 20’sinin gelirine oranı 7,5’ten 7,8’e çıkmıştır.4 Kamu harcamalarındaki artış, ülkemizin etrafının bir ateş çemberi haline gelmesi, 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ülkemize ekonomik maliyeti, dış borçlar ve faize ödenen miktarın her geçen yıl artışı, vergilerin yatırımdan çok üretimden yoksun ve tüketime dayalı projelere aktarılması toplumun geliri düşük fertlerinin kazancının her geçen gün azalmasına, sosyal adaletsizliğin daha da derinleşmesine, toplumsal barışın ve adalet anlayışının bozulmasına sebep olmaktadır. Bu duruma dini bakış açısı ile bakacak olursak; Allah’ın insanlık tarihi boyunca gönderdiği tüm peygamberler, gönderildikleri toplumda tevhit inancını yerleştirme çabasından sonra en çok uğraştıkları sorun toplumda var olan sosyal adaletsizliği gidermek olmuştur. Bu sebeple kendilerine ilk inananlar çoğunlukla hakkı, hukuku, değeri olmayan, ezilen, horlanan zayıf insanlar ve köleler olurken, en çok karşı çıkanlarda sahip oldukları ekonomik gücü kaybetmekten korkan zengin ileri gelenler olmuştur. Tarihimiz sosyal adaletle ilgili güzel örneklerle doludur. Bunların en önemlisi, Ensar-Muhacir kardeşliğidir. Sahip olduğu malını, tüm kazanımlarını, inancını yaşama uğruna geride bırakıp Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirlerle paylaşan Medineli Ensar, Muhacirlerin kendileriyle birlikte aynı toplumda adil ve insanca yaşamalarına katkı sağlamışlardır. Ancak Muhacirler de kısa sürede toplumun gelişimine maddi manevi değer üreterek katkıda bulunmuşlardır. Bu bakımdan toplumlarda zaman zaman değişim ve dönüşümlerin yaşanması normaldir, önemli olan zor durumda kalan, hakları elinden alınmış olanların kendilerini düzeltinceye kadar desteklenmeleri ve onların da kendilerini düzelttikten sonra bu topluma vefa borçlarını daha fazla çalışarak ödemeleridir. Geleneklerinden, geçmişinden, inancından uzaklaşmış İslam devletleri günümüz İslam dünyasının en temel sorunlarından biri haline gelmiştir. Bu devletler sosyal adaleti sağlayamamakta, vatandaşları arasında adalete dayalı bir toplumsal yapı oluşturamamaktırlar. Bu noktada bizim önerimiz temel kaynaklar çerçevesinde sosyal adalet kavramımızı yeniden gözden geçirerek tamir etmektir. Kur’an’ın bu konudaki emirlerini tekrar hatırlatmak ve bunları akli ve bilimsel bir bakış açısıyla topluma sunmaktır. Sosyal adaleti temin için birinci koşul, adaletli bir gelir dağılımı sağlamaktır. Kur’an-ı Kerim gerek hukuki konularda hakkaniyete riayet anlamında adalet, gerekse toplumu oluşturan bireyler arasında gelir dağılımının makul ölçülerde dengeliliği anlamında sosyo-ekonomik adaletle ilgili çokça ayet içermektedir. Nisa suresi 135. ayette adaletin topluma hâkim olması konusunda hiçbir sınıf farklılığının ve göreceliliğin dikkate alınmaması gerektiği açık bir şekilde vurgulanır.5 “Ey inananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.”6 Adalet dinimizin en önemli değerlerinden birisidir. Bir Müslümanın en temel vasıflarındandır. Yöneticilerde aranan en temel özelliklerdendir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur: “(Ey Müminler!) Allah size (görev, yetki ve sorumluluk gibi tüm) emanetleri ehline teslim ve tevdi etmenizi, insanlar arasında (ortaya çıkan herhangi bir ihtilafı çözüme kavuşturmak üzere) hakemlik yaptığınız zaman da adalet ve hakkaniyetle hüküm vermenizi emreder. Bakın Allah ne güzel bir öğüt veriyor. (Unutmayın ki) Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.7 Şüphesiz İslam dini zenginliği, servet sahibi olmayı yasaklamamış ancak “…Malların içinizdeki zenginler arasında dolaşıp duran bir servete dönüşmemesi…”8 Zenginin hep zengin, fakirin de hep fakir kalmaması için zenginlere daha fazla sorumluluk yüklemiştir. Özellikle zekât, sadaka, fitre, kurban gibi ibadetlerle yoksullara yardım etmelerini emrederek sosyal adaletsizliği gidermede tedbirler almıştır. Yine sosyal adaleti sağlamada büyük sorunlara yol açan faizi, lüks ve israfı yasaklayarak zenginin zenginleşmesine fakirin daha da fakir olmasına mani olmak istemiştir. Çünkü faiz varlık sahiplerine üretime dayanmayan haksız bir kazanç sağlamaktadır. Bu servet ve gelirin zenginlerin elinde birikmesine neden olan bir zulüm türüdür.9 Faizin, gelir eşitsizliği ve buna bağlı olarak da toplumsal adaleti bozan temel faktörlerden biri olmasına rağmen İslam toplumları bir türlü faiz batağından kurtulamamış, devletler toplumdaki sosyal eşitsizliği giderememiş milli gelirlerinin büyük bir bölümünü faize harcamak durumunda kalmışlardır.10 Sonuç olarak gerek ülkemiz ve İslam ülkelerinde gerek gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunda adaletli bir paylaşımın olmaması toplumların geleceğine, insanların mutluluğuna toplumsal barış ve huzura zarar vermekte, her geçen gün yoksulluk, açlık ve gelir adaletsizliği artmaktadır. Bu bakımdan çalışanın haklarını güvence altına almak için sivil toplum örgütlerinin, sendikaların kanunlar çerçevesinde birlikte hareket etmesi devlet ve işverenin de buna destek olması gerekir. Her türlü zenginliğe sahip olan ama kıymetini bilmeyen Müslüman devletlerin yöneticilerinin ülkelerinde sosyal adaleti sağlama konusunda ciddi bir gayreti, Müslüman işverenlerin bu adaletsizliği giderme konusunda inandığı dinin ilkelerinden hareketle çalışanlarına adil davranma konusunda bir isteği bir çabası bulunmamaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının ana gayesinin bu problemi düzeltmeye çalışmak olması gerektiğini, programlarında bu konulara öncelikler vermeleri gerektiğini vurgulamak bu ülkenin aydınlarının boynunun borcudur. Kaynakça Çalkaya, Mustafa. Sağlam, Ayşenur. Türkiyede Gelir Dağılımı Rakamları. Erişim tarihi, 18.09.2019. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyede-gelir-dagilimi-rakamlari-aciklandi/1587020. Sunar, Lütfi. İslam İktisadında Sosyal Adalet. İstanbul: İktisat Yayınları. 2017. Kur’an-ı Kerim Yaran, Cafer Sadık. Din Felsefesine Giriş. İstanbul: Rağbet Yay. 2018. 1 Öğretmen, Milli Eğitim Bakanlığı, abinan350@gmail.com. 2 Lütfi Sunar, İslam İktisadında Sosyal Adalet, (İstanbul: İktisat Yayınları,2017), 55. 3 Sunar, a.g.e., 56. 4 Mustafa Çalkaya, Ayşenur Sağlam, Türkiyede Gelir Dağılımı Rakamları, erişim tarihi, 18.09.2019. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyede-gelir-dagilimi-rakamlari-aciklandi/1587020. 5 Cafer Sadık Yaran, Din Felsefesine Giriş,( İstanbul: Rağbet Yay., 2018), 28. 6 Kur’an-ı Kerim, 4/135. 7 Kur’an-ı Kerim, 4/58. 8 Kur’an-ı Kerim, 59/7. 9 Sunar, a.g.e., 57. 10 Sunar, a.g.e., 58.
SOSYAL ADALET ANLAYIŞININ ANA KAYNAKLAR ETRAFINDA YENİDEN KURGULANMASINA DAİR BİR DENEME
Abdullah İnan1
Sosyal adalet, bir toplumda maddi manevi bütün unsurların, sosyal, kültürel, ekonomik kazanımların gelirine yaşam tarzına düşüncesine bakılmaksızın tüm bireylere eşit olarak dağıtılmasıdır. Eğitimde, sağlıkta, haberleşmede, konutta toplumun bireylerini ilgilendiren her alanda kişinin o toplumda insanca eşit adil bir hayat sürmesi, hakkını ve emeğinin tam karşılığını tam olarak almasıdır. Sosyal adalet, bireyle toplum arasında adil ve hakkaniyetli bir ilişki kurmak adına imkânların adil dağılımını gerçekleştirebilme meselesidir.2
İnsanlık tarihi boyunca insanların bir arada yaşadığı tüm toplumlarda zengin fakir ayrımı ve ezilen, sömürülen sınıf var olmuştur. Ekonomik durumu iyi, geliri yüksek zengin sınıf toplumda her zaman hâkim ve her daim hükmedici olmuş, zenginliğini bir baskı unsuru olarak kullanmış, toplumun ekonomik ve sosyal kazanımlarını kendi istekleri doğrultusunda ve kendi lehlerinde kullanmışlardır.
Adil gelir ve servet dağılımı toplumsal adaletin en önemli göstergelerinden biridir. Bu anlamda imkânların adil dağılımdaki bozulmalara işaret eden gelir adaletsizliği toplumsal adaletin varlığı ve devamını tehdit eden temel olaylardan biridir.3
Bir toplumda sosyal adalet yoksa toplumun elde ettiği maddi manevi kazanımlar dengeli ve eşit dağıtılmamışsa o toplumda sosyal barışın sağlanması, mutlu ve huzurlu bir toplumun oluşturulması, insanların birbiriyle uyum içinde güvenli bir ortamda yaşaması mümkün değildir.
Günümüz dünyasında sosyal adaletin özellikle geri kalmış ve gelişmekte olana ülkelerde bir türlü sağlanamaması ülke içindeki huzursuzluk ve kargaşa kadar dünya barışını da tehdit eder hale gelmiştir.
Lüksün, israfın, gösterişin, sefalet ve yoksulluğun aynı anda aynı ortamda yaşandığı bir çağda yaşıyoruz. Sömürenlerle sömürülenlerin orantısız mücadelesine şahit oluyoruz. Dünyanın bir kıtasında insanlar aşırı tüketim ve ölçüsüz beslenmeden dolayı ortaya çıkan obezite başta olmak üzere çeşitli hastalıklarla mücadele edip milyonlarca dolar harcarken bir başka kıtasında açlıktan ve yetersiz beslenmeden dolayı pek çok insanın ölebildiğine şahit oluyoruz.
Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan ülkemizde de durum çok parlak görünmemektedir. Zengin fakir arasındaki uçurum her geçen yıl daha da artmaktadır. “En yüksek gelire sahip % 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 2018’de bir önceki seneye kıyasla 0,2 puan artarak % 47,6 ve en düşük gelire sahip % 20’lik grubun payı 0,2 azalarak % 6,1 olmuştur. Toplumun en zengin % 20’sinin gelirinin, en yoksul % 20’sinin gelirine oranı 7,5’ten 7,8’e çıkmıştır.4
Kamu harcamalarındaki artış, ülkemizin etrafının bir ateş çemberi haline gelmesi, 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ülkemize ekonomik maliyeti, dış borçlar ve faize ödenen miktarın her geçen yıl artışı, vergilerin yatırımdan çok üretimden yoksun ve tüketime dayalı projelere aktarılması toplumun geliri düşük fertlerinin kazancının her geçen gün azalmasına, sosyal adaletsizliğin daha da derinleşmesine, toplumsal barışın ve adalet anlayışının bozulmasına sebep olmaktadır.
Bu duruma dini bakış açısı ile bakacak olursak; Allah’ın insanlık tarihi boyunca gönderdiği tüm peygamberler, gönderildikleri toplumda tevhit inancını yerleştirme çabasından sonra en çok uğraştıkları sorun toplumda var olan sosyal adaletsizliği gidermek olmuştur. Bu sebeple kendilerine ilk inananlar çoğunlukla hakkı, hukuku, değeri olmayan, ezilen, horlanan zayıf insanlar ve köleler olurken, en çok karşı çıkanlarda sahip oldukları ekonomik gücü kaybetmekten korkan zengin ileri gelenler olmuştur.
Tarihimiz sosyal adaletle ilgili güzel örneklerle doludur. Bunların en önemlisi, Ensar-Muhacir kardeşliğidir. Sahip olduğu malını, tüm kazanımlarını, inancını yaşama uğruna geride bırakıp Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirlerle paylaşan Medineli Ensar, Muhacirlerin kendileriyle birlikte aynı toplumda adil ve insanca yaşamalarına katkı sağlamışlardır. Ancak Muhacirler de kısa sürede toplumun gelişimine maddi manevi değer üreterek katkıda bulunmuşlardır. Bu bakımdan toplumlarda zaman zaman değişim ve dönüşümlerin yaşanması normaldir, önemli olan zor durumda kalan, hakları elinden alınmış olanların kendilerini düzeltinceye kadar desteklenmeleri ve onların da kendilerini düzelttikten sonra bu topluma vefa borçlarını daha fazla çalışarak ödemeleridir.
Geleneklerinden, geçmişinden, inancından uzaklaşmış İslam devletleri günümüz İslam dünyasının en temel sorunlarından biri haline gelmiştir. Bu devletler sosyal adaleti sağlayamamakta, vatandaşları arasında adalete dayalı bir toplumsal yapı oluşturamamaktırlar. Bu noktada bizim önerimiz temel kaynaklar çerçevesinde sosyal adalet kavramımızı yeniden gözden geçirerek tamir etmektir. Kur’an’ın bu konudaki emirlerini tekrar hatırlatmak ve bunları akli ve bilimsel bir bakış açısıyla topluma sunmaktır. Sosyal adaleti temin için birinci koşul, adaletli bir gelir dağılımı sağlamaktır.
Kur’an-ı Kerim gerek hukuki konularda hakkaniyete riayet anlamında adalet, gerekse toplumu oluşturan bireyler arasında gelir dağılımının makul ölçülerde dengeliliği anlamında sosyo-ekonomik adaletle ilgili çokça ayet içermektedir. Nisa suresi 135. ayette adaletin topluma hâkim olması konusunda hiçbir sınıf farklılığının ve göreceliliğin dikkate alınmaması gerektiği açık bir şekilde vurgulanır.5 “Ey inananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.”6
Adalet dinimizin en önemli değerlerinden birisidir. Bir Müslümanın en temel vasıflarındandır. Yöneticilerde aranan en temel özelliklerdendir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:
“(Ey Müminler!) Allah size (görev, yetki ve sorumluluk gibi tüm) emanetleri ehline teslim ve tevdi etmenizi, insanlar arasında (ortaya çıkan herhangi bir ihtilafı çözüme kavuşturmak üzere) hakemlik yaptığınız zaman da adalet ve hakkaniyetle hüküm vermenizi emreder. Bakın Allah ne güzel bir öğüt veriyor. (Unutmayın ki) Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.7
Şüphesiz İslam dini zenginliği, servet sahibi olmayı yasaklamamış ancak “…Malların içinizdeki zenginler arasında dolaşıp duran bir servete dönüşmemesi…”8 Zenginin hep zengin, fakirin de hep fakir kalmaması için zenginlere daha fazla sorumluluk yüklemiştir. Özellikle zekât, sadaka, fitre, kurban gibi ibadetlerle yoksullara yardım etmelerini emrederek sosyal adaletsizliği gidermede tedbirler almıştır.
Yine sosyal adaleti sağlamada büyük sorunlara yol açan faizi, lüks ve israfı yasaklayarak zenginin zenginleşmesine fakirin daha da fakir olmasına mani olmak istemiştir. Çünkü faiz varlık sahiplerine üretime dayanmayan haksız bir kazanç sağlamaktadır. Bu servet ve gelirin zenginlerin elinde birikmesine neden olan bir zulüm türüdür.9 Faizin, gelir eşitsizliği ve buna bağlı olarak da toplumsal adaleti bozan temel faktörlerden biri olmasına rağmen İslam toplumları bir türlü faiz batağından kurtulamamış, devletler toplumdaki sosyal eşitsizliği giderememiş milli gelirlerinin büyük bir bölümünü faize harcamak durumunda kalmışlardır.10
Sonuç olarak gerek ülkemiz ve İslam ülkelerinde gerek gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunda adaletli bir paylaşımın olmaması toplumların geleceğine, insanların mutluluğuna toplumsal barış ve huzura zarar vermekte, her geçen gün yoksulluk, açlık ve gelir adaletsizliği artmaktadır. Bu bakımdan çalışanın haklarını güvence altına almak için sivil toplum örgütlerinin, sendikaların kanunlar çerçevesinde birlikte hareket etmesi devlet ve işverenin de buna destek olması gerekir.
Her türlü zenginliğe sahip olan ama kıymetini bilmeyen Müslüman devletlerin yöneticilerinin ülkelerinde sosyal adaleti sağlama konusunda ciddi bir gayreti, Müslüman işverenlerin bu adaletsizliği giderme konusunda inandığı dinin ilkelerinden hareketle çalışanlarına adil davranma konusunda bir isteği bir çabası bulunmamaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının ana gayesinin bu problemi düzeltmeye çalışmak olması gerektiğini, programlarında bu konulara öncelikler vermeleri gerektiğini vurgulamak bu ülkenin aydınlarının boynunun borcudur.
Çalkaya, Mustafa. Sağlam, Ayşenur. Türkiyede Gelir Dağılımı Rakamları. Erişim tarihi, 18.09.2019.
https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyede-gelir-dagilimi-rakamlari-aciklandi/1587020.
Sunar, Lütfi. İslam İktisadında Sosyal Adalet. İstanbul: İktisat Yayınları. 2017.
Kur’an-ı Kerim
Yaran, Cafer Sadık. Din Felsefesine Giriş. İstanbul: Rağbet Yay. 2018.
1 Öğretmen, Milli Eğitim Bakanlığı, abinan350@gmail.com.
2 Lütfi Sunar, İslam İktisadında Sosyal Adalet, (İstanbul: İktisat Yayınları,2017), 55.
3 Sunar, a.g.e., 56.
4 Mustafa Çalkaya, Ayşenur Sağlam, Türkiyede Gelir Dağılımı Rakamları, erişim tarihi, 18.09.2019.
5 Cafer Sadık Yaran, Din Felsefesine Giriş,( İstanbul: Rağbet Yay., 2018), 28.
6 Kur’an-ı Kerim, 4/135.
7 Kur’an-ı Kerim, 4/58.
8 Kur’an-ı Kerim, 59/7.
9 Sunar, a.g.e., 57.
10 Sunar, a.g.e., 58.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 66801
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.