İNSAN ODAKLI KALKINMADA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN ROLÜ Teknik Öğretmen Dr. Mehmet YAZAR, Teknik Öğretmen Mustafa KÖROĞLU ÖZET: Mesleki ve teknik eğitim ülkelerin ekonomik, kültürel kalkınması ve uluslararası rekabet edilebilirliğinin sağlanması açısından son derece önemlidir. Bu nedenle ülkemizdeki mesleki ve teknik eğitimin algısının değiştirilmesi toplum ve özel sektörün mesleki eğitime katılımının artırılması son derece önemlidir. Meslekler ve iş piyasasının beklediği mesleki yeterlilikler devamlı değişmektedir. Bu nedenle insanlara kendi kendine öğrenmenin öğretilmesi bir zorunluluktur. Ülkemizde, mesleki eğitim daha yenilikçi, yatay ve dikey geçişlerin olduğu daha esnek bir yapıya dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu temeller ışığında mesleki ve teknik eğitim sistemi yorum yapabilen, mesleki yeterliliklere sahip, kazanmış olduğu bilgi ve beceriyi yaşamında kullanabilen ve gözlem yapan insanlar yetiştirmeyi başara bilmelidir. İnsan odaklı kalkınmada planlı bir mesleki ve teknik eğitim sisteminin kurulması ve kurulacak yeni sistemin ulusal ve uluslararası standartlar, iş piyasalarının beklentileri temel kriterleri olmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim sistemi herkesin her zaman kolayca ulaşabileceği, günümüz ve gelecek mesleki yönelim kriterleri doğrultusunda sektör ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde kalitesinin artırılmasına yönelik sektör ve diğer tüm paydaşlarla birlikte stratejiler ve politikalar geliştirilmelidir. Gelişmiş ülkeler arasında yer almak, onlarla rekabet etmek isteyen ülkemizin en önemli kaynağı, genç ve dinamik bir nüfus yapısına sahip olmasıdır. Bu insan gücünü nitelikli yetiştirerek ve iş piyasasına hazırlayarak gelişmiş ülkelerle rekabet edebilme olanağı vardır. Dünyada değişik mesleki teknik eğitim uygulamaları bulunmaktadır. Meslek eğitimimizin önemli reformlara ihtiyacı vardır. Bu reformlar yapılırken tarihimizdeki modellerden ve değişik ülkelerdeki mesleki eğitim uygulamalarından yararlanılmalı fakat kendimize özgü milli mesleki ve teknik eğitim modelimizi geliştirmeliyiz. 1. GİRİŞ Mesleki ve teknik eğitim, bireylere belirli meslek alanlarında veya dallarında çalışmaları için gerekli bilgi ve becerileri kazandırmayı amaçlayan yaygın, örgün ve informal olarak verilebilen bir eğitim türüdür. Bu eğitim türünde, bireylerin almış oldukları eğitim sonucunda edinmiş oldukları mesleki bilgi ve becerilerini iş piyasasında kullanmaları amaçlanmaktadır. Mesleki ve teknik eğitim genellikle bireylerin orta ve yüksek öğretim seviyelerinde seçebilecekleri bir eğitim türü ve kariyer yolu olarak kabul edilmektedir. Mesleki ve teknik eğitim, ülkelerin üretim ve rekabet gücü açısından güçlü ve belirleyici bir rol üstlenmektedir (CEDEFOP, 2009). Ülkelerin rekabet gücü büyük ölçüde iş piyasası taleplerine yanıt olarak mesleki ve teknik eğitim almış nitelikli insan kaynağına bağlıdır. Mesleki bilgi ve becerilere sahip bireylerin eğitimi, ekonomik çeşitliliği ve sektörel rekabeti artırmaktadır. Mesleki ve teknik eğitim, ülkelerin ekonomik gelişmelerinde önemli bir rol üstlenmektedir. İyi tasarlanan ve uygulanan bir mesleki ve teknik eğitim sistemi bireylere, ailelerine ve topluma önemli faydalar sağlamaktadır. Gelişmiş ülkelerde görülen ekonomik gelişmenin altında yatan temel faktörlerden biri nitelikli insan kaynağı olarak belirlenmiştir (İSEDAK, 2018). Günümüz dünyasında ekonomik kalkınmanın en önemli öğesi, artık ne sermaye ne de teknolojik makine veya sistemlerdir. En önemli öğe, nitelikli insan gücüdür. Nitelikli insan gücüne sahip olmanın tek yolu, her seviyede mesleki ve teknik eğitimi geliştirmektir. Yüz yılımızın mesleki ve teknik eğitim yılı olduğunu söylemek doğru bir tespit olur. Çeşitli ülkelerde mesleki ve teknik eğitim, kamu ve özel sektör tarafından yapılmaktadır. Günümüzde hem ortaöğretim hem de yükseköğretim mesleki ve teknik eğitim kurumlarının rekabete açılması, mesleki ve teknik eğitimde her seviyede kaliteyi artırmada bir katalizör oluşturacaktır. Dünya endüstrisinin en önemli parametresinin “kalifiye insan gücü” olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle gelişmiş ülkelerde “kalifiye insan gücü” konusunda arayışlar devam etmektedir. Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim sistemine yönelik tartışmalar ve arayışlarda artmaktadır. İşgücü piyasası, akademi, sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşları mesleki ve teknik eğitim geliştirmek için çok sayıda araştırma çalışması gerçekleştirmekte ve sonuç raporları yayınlamaktadırlar. Bu konuda mesleki ve teknik eğitimin paydaşları arasında mesleki ve teknik eğitimin önemi ve güçlendirilmesi konusunda fikir birliği vardır. Dünya üzerinde sadece mal ve bilgi dolaşımı olmamakta özelikle iş gücünün dolaşımı konusu, ticari hayatta gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Ticari rekabeti sağlamak adına iş gücü maliyetini düşürmek için dünyanın büyük şirketlerinin Çin, Vietnam, Malezya, Laos vb. ülkelere üretim tesislerini taşımaları veya yeni tesis kurmaları iş gücünün önemini daha da artırmıştır. Dünya üzerinde her geçen yıl daha fazla sayıda insan, yabancı ülkelere özellikle kendi bilgi, beceri ve tecrübesinin daha değerli olduğu ülkelere çalışmaya gitmeye başlamışlardır. Bireylerin değişen sosyoekonomik şartlara uyum sağlayan yeterliliklerle sahip ulusal ve uluslararası alanda yeterince tanınan ve ulusal ve uluslararası hareketlilik sağlayan bir mesleki eğitim sisteminin kurulması gerekmektedir. Toplumun tüm kesinlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilen öğrenme fırsatlarının eşit bir şekilde sağlandığı, iş piyasası ve mesleki ve teknik eğitimin diğer tüm tarafları ile iş birliği içerisinde hareket eden esnek bir yapıya sahip mesleki ve teknik eğitim sisteminin kurulması için politika ve öncelikler belirlenmelidir. Mesleki ve teknik eğitimin mevcut durumu, güçlü yönleri, zayıf yönleri, fırsatları ve tehditleri analiz edilmelidir. Öncelikle mesleki ve teknik eğitimin olumsuz algısının toplumun tüm kesimlerde iyileştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, eğitici, eğitim programları, donatım ve altyapı sorunları çözülmelidir. İstihdam ve mesleki ve teknik eğitim ilişkisinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu sorunları çözmek içinde yeni yerli ve milli bir mesleki ve teknik eğitim modeli geliştirilmelidir. Çalışma kapsamında örgün ve yaygın mesleki ve teknik orta öğretim ile meslek yüksek okullarının içerisinde bulunduğu sorunlar incelenmiş, sorunlarının çözümüne ilişkin bir değerlendirme ve öneriler yapılmıştır. 2. ÜLKEMİZDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN MEVCUT DURUMU Günümüzde bilgi hızlı bir değişim içindedir. Bu nedenle bireylerin bilgiye erişme yollarını bilmesi, yeni beceriler kazanması, Ar-Ge ve yenilikçi çalışmaların desteklenmesi, girişimciliğin artırılması, meslekler arasında yatay ve dikey geçişlerin kolaylaştırılması ve ortaya yeni çıkan mesleklere uyum becerilerinin artırılması yeni, yerli ve milli bir mesleki ve teknik eğitim modeli ile gerçekleştirilebilir. Ekonomilerin en önemli probleminden biri olan ekonomik krizler ve bunun sonucunda ortaya çıkan istihdamın azalmasını önlemenin önemli yollarından biri de mesleki ve teknik eğitimdir. Ekonomik krizlerin üstesinden gelmenin yolu, ülkelerin insan kaynaklarının, enerji kaynaklarının, yer altı ve yer üstü doğal kaynaklarını daha verimli kullanılması için araştırmalar yaptıkları dönemler olmuştur. Kriz dönemleri dinamik ve esnek bir mesleki ve teknik eğitim modeline olan gereksinimi ortaya çıkarmaktadır. Bu dönemlerde bireylere temel mesleki becerileri kazandırarak istihdam edilebilirliklerinin artırılması büyük bir önem kazanmaktadır. Mesleki ve teknik eğitimin yapısı gereği teorik bilgi ve uygulanmasının bir arada olması nedeniyle bilgi, beceri ve yeterliliklere dayalı olarak yapılandırılması bir zorunluluktur. İhtiyacı olan her bireyin yeni beceriler edinebilmesi, yenilikçiliğin ve girişimciliğin teşvik edilmesi, yaygınlaştırılması, meslekler arasında yatay ve dikey geçişlerin kolaylaştırılması yeni mesleklere uyumu kolaylaştıracak becerilerin verilmesi ancak güçlü bir mesleki ve teknik eğitim modeli ile mümkün olacaktır. Ülkemizin mevcut durumu çeşitli kaynakların incelenmesi ile Küresel Rekabet endeksinde 148 ülke içerisinde 44. sırada, Bilgi Ekonomisinde ise 145 ülke içerisinde 69.sırada olduğu görülmektedir. Bu gün mesleki ve teknik eğitim modelleri, işgücü piyasası analizlerine göre tasarlanan, istihdam odaklı, ulusal ve uluslararası hareketliliği kolaylaştıran bir yapıya evirilmiştir. Mesleki ve teknik eğitimin; işgücü piyasalarının ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak bireylerin ulusal ve uluslararası istihdamlarına imkân sağlayacak şekilde mesleki ve teknik eğitimin tüm tarafları ile iş birliği içerisinde katılımcı bir anlayışla yapılması gerekmektedir. Ayrıca, bireylerin mesleki ve teknik eğitime erişiminin kolaylaştırılması gerekmektedir. Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim; örgün yaygın ve in-formal eğitim olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Meslekî ve teknik ortaöğretim, meslekî ve teknik Anadolu liselerinde yapılmaktadır. Öğrencilere okul türü, program, alan ve dallarına göre diplomalar verilmektedir. Üniversitede mesleki ve teknik eğitim, 2 yıllık meslek yüksek okulları ve 4 yıllık mühendislik fakültelerinde verilmektedir. Üniversite mesleki ve teknik öğretim kurumlarına öğrenci kabul edilmesi ÖSYM tarafında merkezi sınavlarla gerçekleşmektedir. Öğrencilere okul türlerine göre diplomalar verilmektedir. Yaygın eğitim ise, örgün eğitim sisteminde olmayan bireylere genel veya mesleki ve teknik eğitim alanında eğitim vermek amacıyla düzenlenen eğitimdir. Örgün eğitim sisteminin dışına çıkmış bireylere 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile çerçevesi belirlenmiş olan çıraklık, kalfalık ve ustalık eğitimi çeşitli eğitim kurumlarında yapılmaktadır. Örgün ve yaygın eğitim dışında iş piyasasında serbest olarak kazanılan her türlü öğrenme in-formal eğitim olarak tanımlanmaktadır. 3. ÜLKEMİZDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN TEMEL SORUNLARI Günlük olarak sürekli değişim ve gelişim içinde olan teknoloji ile her gün yeni meslek alanları ortaya çıkmakta ve bazı meslekler yok olmakta veya unutulmaya yüz tutmaktadır. Teknolojik gelişmeler her geçen gün her alanda daha yaygın kullanılmakta bu da birçok eski bilgi ve beceriyi yok etmekte ve yerini yeni bilgi ve beceriler almaktadır. Bunun sonucunda insanların bilgi ve becerinin sürekli değişimine neden olmaktadır. Mesleki ve teknik eğitiminde sürekli yeni gelişmeler uyum göstermesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle mesleki ve teknik eğitimde dinamik ve yeniliğe açık esnek bir yapı oluşturmak gerekmektedir. Mesleki ve teknik eğitim bu değişken yapıya göre öğretim programlarını, eğitim araç-gereçlerini, eğiticilerin bilgi ve becerilerini güncellenmesi gerekmektedir. Bu açıdan mesleki ve teknik eğitimin sürekli kendisini yenilemesi ihtiyacı nedeniyle yüksek maliyetli bir eğitim olduğu gerçektir. Bu sebeple sürekli iş piyasası ve ihtiyaç analizlerinin yapılması, dünyadaki yeni mesleki yönelimlerin takip edilmesi ve gelecek planlamalarının bu yönde yapılması gerekmektedir. Mesleki ve teknik eğitimde sektörün ihtiyaç duyduğu her alan ve dalda sektör analizleri yapılmalı ve bu analizler doğrultusunda yeni politika ve stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bireylerin yeni becerilere neden ihtiyaç duyduğu araştırılmalıdır. Bu doğrultuda mesleki ve teknik eğitim yeni meslek edinmek, mesleğini değiştirmek veya mesleğini geliştirmek isteyenlere olanak sağlayacak şekilde yeniden planlanmalıdır. Ülkemizde bugün mesleki ve teknik eğitim toplumda istenilen ilgiyi görememektedir. Bunun en önemli göstergesi de mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarını ve meslek yüksek okullarını tercih eden öğrencilerin akademik başarısı en düşük öğrenciler tarafından yapılmasıdır. Buda mesleki ve teknik eğitimde kalite sorunun temel problemlerinden biridir. Mesleki teknik eğitim öğrencilerinin aldıkları eğitimle meslek seviyelerinin gerektirdiği mesleki yeterlilikleri kazanamadıkları bir gerçektir. Bu husus mesleki eğitimde görev yapan eğiticiler, öğrenciler ve işverenler tarafından sıkça dile getirilmektedir. 3.1. Mesleki ve Teknik Eğitim Öğrencilerinin Durumu Mesleki ve teknik eğitim sisteminin en önemli problemlerinden mezun olan öğrencilerle iş piyasasının istediği yeterliliklerin uyuşmamasıdır. Yapılan araştırmalarda, mesleki ve teknik eğitimi tercih eden öğrencilerin akademik başarılarının diğer öğrencilere göre daha düşük olduğu ifade edilmektedir. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PİSA) verileri incelendiğinde akademik başarısı en düşük olan lise türünün meslek liseleri olduğu görülmektedir. Mesleki ve teknik eğitim öğrencilerine planlanan seviyede mesleki yeterlilik kazandırılamamaktadır. Bunun temel nedenlerinden bir kısmı; teknolojinin çok hızlı değişimi buna bağlı olarak eğitim sisteminin hızlı bir şekilde değişim ihtiyacının ortaya çıkması eğitim sisteminin ve öğrencilerin bu değişime uyum problemlerine yol açmaktadır. Bu durumu en hafif hasarla atlatmak için esnek bir mesleki ve teknik eğitim modeliyle öğrencilere rehberlik ve yönlendirme faaliyetlerinin en iyi şekilde yapılması gerekmektedir. Bireylerin ilgi ve kabiliyetleri ile seçeceği meslek arasındaki uyum, bireyin mesleğe karşı motivasyonunda ve meslekteki başarısında en önemli faktörlerden biridir. Bu nedenle doğru meslek seçimi bireyin kabiliyetleri ile uyumlu olmasıyla ilgilidir. Ancak ülkemizde sağlıklı bir mesleki yönlendirme yapıldığından bahsetmek çok zordur. Okullarda verilen mesleki rehberlik ve yönlendirme faaliyetleri bireylerin kabiliyetleri doğrultusunda meslek seçimi yapması yönünden yetersiz kalmaktadır. Mesleki ve teknik eğitimdeki öğrencilerde almış oldukları eğitimden şikayetçidirler. Öğrenciler ders kitapları, laboratuvar, atölye, temrinlik, araç, gereç vb. gibi okul imkânlarını yeterli olduğuna inanmamaktadırlar. Mesleki ve teknik eğitimi akademik başarısı en düşük öğrencilerin tercih etmeleri nedeniyle öğrencilerin temel eğitiminde ciddi eksiklikler vardır. Mesleki ve teknik okul öğretmenleri bugün okullarının en büyük sorunu olarak bu okulları tercih eden öğrencilerin akademik bilgi düzeyinin düşüklüğünü göstermektedir. Öğretmenler, öğrencilerin önemli bölümünün temel matematik bilgisinden yoksun olduğunu belirtmektedir. Temel bilgilerden yoksun olarak gelen öğrenciler, mesleki okulda da bu eksikliği giderememekte, yetersiz bilgilerle mezun olmakta ve bu da işgücünde ciddi nitelik sorunlarına yol açmaktadır. Gelinen bu noktada mesleki ve teknik eğitimin sunduğu fırsatlar gerek iş piyasası gerekse velilere ve öğrencilere iyi anlatılmalıdır. 3.2. Ülkemizde Mesleki ve Teknik Eğitim Algısı Mesleki ve teknik eğitimle ilgili sorunların en önemlilerinden biriside ülkemizde ikincil bir eğitim olarak görülmesidir. Sosyoekonomik değer özellikle genel ortaöğretim ve yükseköğretime verilmektedir. Bu husus ise akademik başarısı yüksek öğrencilerin mesleki ve teknik eğitimi tercih etmemesine neden olmaktadır. Mesleki ve teknik eğitim sisteminde yaşanan olumsuzluklardan en çok etkilenen iş piyasası ve işverenlerdir. Mesleki ve teknik eğitimin en önemli paydaşı olan işverenler eğitimin yeniden yapılandırılma ve eğitim sürecine işverenlerin aktif katılımları son derece önemlidir. Ülkemizde son yıllarda işverenlerin mesleki ve teknik eğitime çok önemli katkılar yaptıkları, sorunların çözümü için önemli öneriler ve destekler ortaya koydukları izlenmektedir. Mesleki ve teknik eğitime işverenlerin sahip çıkması ve destek vermesi son derce önemlidir. Mesleki ve teknik eğitimde iş piyasası ve toplumun beklentileri çok farklıdır. Bunun önemli sebeplerinden birisi de iş piyasasının yeterince açık olmaması ve bireyler tarafından yeterince bilinmemesidir. Bu hususta iş piyasasının çalışanlara sağladığı imkânlar öğrenciler ve aileler tarafından yeterince bilinmemektedir. Tüm taraflar birbirine açık davranmadıkça taraflar ve beklentilerin birbiri ile uyumlu olması mümkün değildir. Bu nedenle üretimden istenilen seviyede gelir sağlanamamaktadır. Bunun nedeni ise mesleki bilgi ve becerisi düşük olan kesim tarafından yapılmaya çalışılmasıdır. Mesleki ve teknik eğitimde kalitenin artırılmasıyla mesleki ve teknik eğitime de talebin artacağı, nitelikli elamanların çalışma şartlarının işverenlerce açık bir şekilde beyan edilmesi ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi ile mesleki ve teknik eğitime olan ilgi ve talepte artacaktır. Bunu sağlamanın yolu da istikrarlı bir mesleki ve teknik eğitim politikasının oluşturulmasından geçmektedir. Okulların ve ailelerin çocuklarını mesleki eğitime doğru yönlendirdikleri, öğretim programları ile iş piyasasının taleplerinin uyumlu olduğu ve bireylerin bir meslek sahibi olmak ve üretime katılmak için mesleki ve teknik eğitimi tercih ettiklerinde toplumun mesleki eğitime algısı da değişmiş olacaktır. Bireylerin mesleki ve teknik eğitime yönelmeleri için mezunlarının alanlarında istihdam edilmelerini sağlamak ve alanları ile ilgili mühendislik eğitimine geçişlerini kolaylaştırmaktır. İş piyasasının istihdam edeceği elemanı seçerken meslek lisesi ve meslek yüksek okulu mezunlarının tercih etmeleri, işletmelerde yapılan beceri eğitimlerinde sektördeki uzmanların mesleki ve teknik eğitimle doğrudan ilişkilendirilmeleri, meslek yüksek okulu ve meslek lisesi mezunlarına mühendislik eğitimi için ek puan verecek birtakım düzenlemeler yapılabilir. Mesleki ve teknik eğitimin başarısı yetiştirdiği nitelikli bireyler ile iş piyasasının talepleriyle nitelik ve nicelik yönünden uyumuyla doğrudan ilgilidir. İş piyasasının nitelikli iş gücü talepleri ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak sürekli değişmektedir. Bu nedenle iş piyasasının sürekli takip edilmesi ve sürekli bir iş birliğinin sağlanması gerekmektedir. Mesleki ve teknik eğitim sisteminin iş piyasasını izlemediği gibi iş piyasası da mesleki ve teknik eğitim sistemde aktif olarak rol almalıdır. 3.3. Mesleki ve Teknik Eğitim Kurularında Altyapı ve Donatım Mesleki ve teknik eğitimdeki en önemli problemlerden biri de eğitim kurumlarının altyapı ve donanım eksikliğidir. Kullanılan teknolojinin ve öğretim programlarının güncelliğini hızlı bir şekilde kaybetmesi ve günün şartlarını yakalamadaki eksikliğidir. Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim kurumlarının her kademesi gerek alt yapı gerekse de donanım olarak büyük imkansızlıklar içerisindedir. Altyapı ve donanım dağılımı da homojen değildir. Bazı kurumlarda ihtiyaç fazlası donanım ve kaynak bulunurken bazı kurumlar bu kaynağa ulaşamamaktadır. Bu durum ise bir çok kaynak israfına neden olmaktadır. Mesleki ve teknik eğitim pahalı bir eğitim olması ve teknolojinin durmak bilmeyen gelişimi nedeniyle takip etmek oldukça zordur. Mesleki ve teknik eğitimde tüm paydaşların imkanlarının ortak kullanmasına imkân veren etkili bir planlama yapılmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim; teori ve uygulamanın bir arada olduğu, uygulamalı eğitim ortamlarında iş piyasasının taleplerine uygun makine, teçhizat, atölye ve laboratuvar ve temrinlik malzemelerine ihtiyaç duyulması nedeniyle pahalı bir eğitimdir. Ülkemizde temel sorunları arasında; mesleki ve teknik eğitim verilen okullarda yeterli nitelikte donanım bulunmaması, meslek dersi öğretmenlerinin hizmet içi eğitim eksikliği işletmelerde yapılan staj ve beceri eğitim etkinliklerinin amaca uygun içerikte olmaması, iş piyasasının mesleki ve teknik eğitime yeterince aktif olarak katılmaması sayılabilir. 3.4. Öğretim Programları ve Modüler Eğitim Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim konulu çalışmada rastlanan sorunlarından birinin öğretim programlarının yetersizliği ve güncel olmadığı olarak ifade edilmektedir. Bu durumu ortadan kaldırmak için öğretim programlarının belirli periyotlarda iş piyasası analizleri yaparak iş piyasası ihtiyaçlarına uygun olarak güncellenmesi, uluslararası denkliği olan mesleki eğitim programlarının hazırlanması, programların esnek bir yapıda hazırlanması, yatay ve dikey geçişlerin kolaylaştırılması ve öğretimde bilgi iletişim teknolojilerinin ve bireysel öğretim yöntemlerinin kullanılması ile sağlanabilir. Mesleki ve teknik eğitim bireysel yeteneklerden ziyade iyi bir akademik eğitim gerektirmektedir. Mesleki ve teknik eğitimde uygulama ile akademik eğitim birlikte olmalıdır. Özellikle endüstriyel alanlarda akademik bilgiye önemli ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkemizdeki zorunlu eğitim ve sınıf geçme politikasının gözden geçirilmelidir. Bir önceki eğitim kademesindeki olumsuzlukların zincirleme bir şekilde diğerlerini de nasıl etkilediği araştırılmalı ve ona göre yeni stratejiler geliştirilmelidir. Hazır bulunuşluk düzeyi yetersiz olan öğrenciler bir üst eğitimde de başarısız olmaktadırlar. Mesleki ve teknik eğitime olan talebin azalmasının en önemli nedenlerinden birisi de mesleki ve teknik eğitimin statü ve itibar sorunudur. Ülkemizde akademik eğitim, mesleki ve teknik eğitimden daha çok ilgi görmektedir. Bu nedenle öğrenciler mesleki ve teknik eğitimi en son tercih olarak değerlendirmektedirler. Mesleki ve teknik eğitimde modüler eğitime geçilmelidir. Modüler eğitim öğrenci merkezli, bireyselleştirilmiş bir öğrenme ve öğretme yaklaşımıdır. Esnek yapısı ile hayat boyu öğrenme ilkesine uygundur. İçerik ve yapısı itibariyle ülkedeki sosyoekonomik ihtiyaçlara duyarlı, eğitim ve meslek standartları gözetilerek tasarlanmaktadır. Modüler eğitim yaklaşımı, öğretimde esnekliği sağladığı için her bireye eğitim hizmeti götürmeyi kolaylaştırmaktadır. 3.6. Meslek Yüksek Okullarında Mevcut durum YÖK 2019-2020 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de iki yıllık MYO sayısı 976’dır. 2019-2020 öğretim yılında toplam 323.321 yeni kayıt yapılmış olup, MYO’larda eğitim gören toplam öğrenci sayısı ise 975.435’dir. 2019-2020 eğitim-öğretim yılında yükseköğretim kurumlarına kayıtlı toplam öğrenci sayısı 7.541.890’dir. Buna göre toplam öğrenci sayısı içerisinde MYO öğrencilerinin oranı %13,08’dir. 2019-2020 eğitim-öğretim yılında MYO’lardan mezun olan öğrencilerin sayısı 199.755’tür. MYO’larda kaydolan ve mezun olan öğrenci sayıları arasında büyük fark bulunmasının sebebi bu okullarda yüksek terk oranı ve öğrencilerin başarısızlığıdır. MYO açılma kriterlerinin sağlıklı belirlenmemesi ve/veya uygulanmaması nedeniyle mevcut MYO’ların önemli bir kısmı istenilen düzeyde eğitim verememektedir. MYO’larda bölüm açılırken bulunmuş olduğu bölgenin iş piyasasına uygun olarak açılmalıdır. Fiziki ve teknik alt-yapı ve donanım eksikliği yanında eğitici ve materyal eksiklikleri giderilmelidir. MYO’lar ve MYO’lardaki bu eksikliğin farkında olan YÖK, söz konusu kurumlara ilişkin köklü bir reform yapmalıdır. MYO’larda istihdam edilen öğretim elamanlarından bir kısmının alanlarının gerektirdiği mesleki yeterliliği taşımadığı, bazı MYO’larda ise yeterli sayıda öğretim elemanı istihdam edilmediği yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır. MYO’lar, üniversitelerde fakülte ve enstitülerin gerisinde kalmakta üniversite yönetimleri ve YÖK tarafından beklenen ilgiyi görmemektedir. Özellikle de MYO’lar fakültelerin gerisinde kalmakta ve üniversite kaynaklarından çok az pay almaktadır. Bu sebeple MYO’larda altyapı imkânları, üniversite içerisindeki diğer kurumların oldukça gerisinde kalmaktadır. 4. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yirmi birinci yüzyılın başında insan toplumunun karşılaştığı kritik bir zorluk, küresel ekonomide ve sosyal kapsayıcılıkta tam istihdam ve sürdürülebilir ekonomik büyümeye ulaşmaktır. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi, eğitimi ve öğretimi, bireylerin, işletmelerin, ekonominin ve toplumun çıkarlarının desteklenmesine önemli ölçüde katkıda bulunur. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi ve eğitimi, bireyleri istihdam edilebilir ve bilgili vatandaşlar haline getirerek ekonomik kalkınmaya ve tam istihdama ve sosyal içermeyi teşvik etmeye katkıda bulunur. Ayrıca bireylerin insana yakışır işlere ve iyi işlere erişmelerine ve yoksulluk ve marjinalleşmeden kaçmalarına yardımcı olurlar. Eğitim ve beceri oluşumu daha az işsizliğe ve istihdamda daha fazla eşitliğe yol açabilir. Bireyler ve işletmeler gibi genel olarak ekonomi ve toplum da insan kaynaklarının geliştirilmesi ve eğitiminden yararlanmaktadır. Daha yetenekli insan potansiyelinin varlığıyla ekonomi daha üretken, yenilikçi ve rekabetçi hale gelir. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi ve eğitimi aynı zamanda eşitlik, adalet, cinsiyet eşitliği, ayrımcılık yapmama, sosyal sorumluluk ve katılım toplumun temel değerlerinin temelini oluşturur. Teknolojik gelişmeler, finansal piyasalardaki değişiklikler, ürün ve hizmetler için küresel piyasaların ortaya çıkışı, uluslararası rekabet, doğrudan yabancı yatırımlardaki önemli artışlar, yeni iş stratejileri, yeni yönetim uygulamaları ve yeni iş organizasyonu iş dünyasını dönüştüren daha önemli gelişmeler arasındadır. Bu gelişmelerin çoğu, aynı zamanda, bugün dünyadaki ekonomik faaliyetin dramatik bir şekilde artan entegrasyonunu üreten çeşitli süreçlere verilen ad olan küreselleşmenin de bileşenleridir. Bu gelişmeler, işletmeler, işçiler ve ülkeler için hem fırsatlar hem de zorluklar sunmaktadır. İşletmeler için artan rekabet, daha fazla kazanan ve kaybeden anlamına geliyor. Ülkeler için küreselleşme hem ulusal kalkınmayı hem de dezavantajları artırdı çünkü küreselleşme, ülkelerin göreceli avantajlarındaki farklılıkları artırdı. Bazı çalışanlar için bu gelişmeler kariyer fırsatlarına veya başarılı bir serbest meslek sahibi olmalarına, yaşam standartlarının iyileşmesine ve refaha yol açmıştır. Ancak diğer çalışanlar için iş güvensizliği veya işsizlik, yaşam standartlarının düşmesi ve yoksullukla sonuçlanmıştır. Bu gelişmelerin çoğu, insan bilgi ve becerilerinin ekonomik faaliyete uygulanmasının önemini önemli ölçüde artırmaktadır. İnsan kaynakları geliştirme, eğitim ve öğretim hem fırsatlardan tam olarak yararlanmak hem de işletmeler, işçiler ve ülkeler için bu gelişmelerin zorluklarının üstesinden gelmek için gerekli temel unsurlardır. Küreselleşmenin sosyal bir tepki gerektiren sosyal bir boyutu olduğuna dair artan bir kabul vardır. Eğitim ve öğretim, küreselleşmeye hem ekonomik hem de sosyal tepkinin bileşenleridir. Eğitim ve öğretim bu zorluğu tek başına ele alamaz, küresel ekonomide yeni bilgi ve becerilere dayalı toplumu adil bir şekilde kurmak için ekonomik, istihdam ve diğer politikalarla birlikte gitmelidir. Toplum değiştikçe eğitim ve öğretimin farklı ama yakınlaşan sonuçları vardır. İkisinin de ikili bir mantığı var: Ülkelerin, işletmelerin ve bireylerin yeni fırsatları kullanmalarına yardımcı olacak ve küreselleşme ve toplumdaki değişikliklerden olumsuz etkilenen birçok nüfus grubunun istihdam edilebilirliğini, üretkenliğini ve gelir elde etme kapasitesini artıracak beceriler ve bilgiler geliştirilmelidir. Ekonomik büyüme ve istihdam artışı ve sosyal kalkınma için eğitim ve öğretim gereklidir. Ayrıca kişisel gelişime katkıda bulunurlar ve bilgili bir vatandaşın temelini oluştururlar. Eğitim ve öğretim, insanları güçlendirmenin, işin kalitesini ve organizasyonunu iyileştirmenin, vatandaşların üretkenliğini artırmanın, çalışanların gelirlerini artırmanın, kurumsal rekabet gücünü artırmanın, iş güvenliğini ve sosyal eşitliği ve katılımı teşvik etmenin bir yoludur. Eğitim ve öğretim bu nedenle insana yakışır işin temel direğidir. Eğitim ve öğretim, bireylerin hızla değişen iç ve dış işgücü piyasalarında daha istihdam edilebilir hale gelmesine yardımcı olmaktadır. İnsan kaynaklarının eğitimi ve gelişimi esastır, ancak sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak veya toplam istihdam sorununu çözmek için kendi başlarına yetersizdirler. Tutarlı olmalı ve ekonomik büyümeyi ve istihdam artışını destekleyen kapsamlı ekonomik, işgücü piyasası ve sosyal politika ve programların entegre bir parçasını oluşturmalıdır. Ekonomideki makroekonomik ve diğer önlemler gibi toplam talebi artıran politikalar, arz tarafı politikalarıyla birleştirilmelidir, örneğin bilim ve teknoloji, eğitim ve öğretim, sanayi ve işletme politikaları, uygun maliye politikaları, sosyal güvenlik ve toplu pazarlık, bu ekonomik kazanımları adil ve hakkaniyetli bir şekilde dağıtmanın araçları arasındadır ve eğitime yatırım için temel teşvikleri oluşturmaktadır. Bu entegre politikaların izlenmesi, küresel ekonomi için yeni bir finansal ve sosyal mimarinin dikkate alınmasını gerektirir. Her bir bireye insan kişiliğinin ve vatandaşlığının tam gelişimini sağlamak istihdam edilebilirliğin temelini atmak temel eğitimin görevidir. Başlangıç eğitimi, genel temel iş becerilerini, temel bilgileri, taşınabilir olan, iş dünyasına geçişi kolaylaştıran endüstri temelli ve profesyonel yeterlilikleri sağlayarak onun istihdam edilebilirliğini daha da geliştirir. Hayat boyu öğrenme, iş, teknoloji ve beceri gereksinimleri değiştikçe bireyin beceri ve yetkinliklerinin korunmasını ve geliştirilmesini sağlar; çalışanların kişisel ve kariyer gelişimini sağlar, toplam üretkenlik ve gelirde artışlara neden olur ve sosyal eşitliği geliştirir. Hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde okuryazarlık ve matematik için temel becerilere sahip olmayan birçok işçi vardır. Cehaletin ortadan kaldırılması için somut hedeflere, ölçütlere ve kalite değerlendirmesine dayalı olarak ulusal ve uluslararası stratejiler geliştirilmelidir. Yüksek kalitede eğitim ve öğretim, genel sosyoekonomik koşulları iyileştirmek ve özellikle istihdamda sosyal dışlanma ve ayrımcılığı önlemek ve bunlarla mücadele etmek için temel araçlardır. Etkili olabilmeleri için dezavantajlı gruplar dahil herkesi kapsamalıdırlar. Bu nedenle, kırsal işçiler de dahil olmak üzere kadınları ve özel ihtiyaçları olan kişileri dikkatle hedef almalıdırlar; engelli insanlar, yaşlı işçiler; düşük vasıflı işçiler dahil, uzun süreli işsizler; genç insanlar, göçmen işçiler ve ekonomik reform programları veya endüstriyel ve kurumsal yeniden yapılanma sonucunda işten çıkarılmış işçiler. Bu grupların, özellikle gençlerin ihtiyaçlarını ele alırken, örgün, iş dışı ve işyerinde öğrenmenin bir kombinasyonuna erişim, etkili öğrenme sonuçları sağladığı ve işgücüne girme şansını artırdığı için sistematik olarak sunulmalı ve geliştirilmelidir. Eğitim, diğer önlemlerle birlikte kayıt dışı sektörün zorluklarını ele alan araçlardan biri olabilir. Kayıt dışı sektör, geleneksel ekonomik sınıflandırma anlamında bir sektör değil, çoğu hayatta kalma faaliyetleri olan çeşitli durumlarda kişilerin ekonomik faaliyetlerine verilen bir addır. Kayıt dışı sektör çalışması, çoğunlukla düşük kazanç ve düşük verimlilik ile karakterize edilen korumasız çalışmadır. Eğitimin rolü, insanları enformel sektöre hazırlamak ve onları kayıt dışı sektörde tutmak değildir veya enformel sektörü genişletmek; daha ziyade genellikle marjinal olanı, hayatta kalmayı dönüştürmek için işletmelerin performansını ve işçilerin istihdam edilebilirliğini iyileştirmek için mali politikalar, kredi sağlanması ve sosyal koruma ve iş kanunlarının genişletilmesi gibi diğer araçlarla birlikte gitmelidir. İnsana yakışır işlere yönelik faaliyetler, ana akım ekonomik hayata tamamen entegre edilmiştir. Sektörde kazanılan önceki öğrenme ve beceriler, söz konusu çalışanların resmi işgücü piyasasına erişim sağlamasına yardımcı olacağı için kabul edilmelidir. Sosyal ortaklar, bu programların geliştirilmesine tamamen dahil edilmelidir. Eğitim ve öğretim herkes için bir haktır. Hükümetler, sosyal ortaklarla iş birliği içinde, bu hakkın evrensel olarak erişilebilir olmasını sağlamalıdır. Sunulan fırsatlardan yararlanmak tüm kişilerin sorumluluğundadır. Ücretsiz evrensel, kaliteli kamu ilk ve orta öğretimi tüm çocuklara sağlanmalı ve çocuk işçiliği yoluyla eğitime sürekli erişim reddedilmemelidir. Temel eğitim, etkili bir mesleki eğitim ve öğretim sisteminin üzerine inşa edilmesi gereken ana temeldir. Kaliteli temel eğitim ve başlangıç eğitimi, yetişkin ve ikinci şans eğitiminin varlığı, bir öğrenme kültürü ile birlikte, sürekli eğitim ve öğretime yüksek düzeyde katılımı sağlar. Nitelikli öğretmenler ve eğitmenler, çocukların ve yetişkinlerin akademik ve mesleki yeterliliklerde yüksek standartlara ulaşmalarına yardımcı olmak için kaliteli eğitim sağlamanın temel anahtarıdır. İşe alma, ücretlendirme, eğitim, öğretim ve yeniden eğitim, görevlendirme ve yeterli tesislerin sağlanması her başarılı eğitim sisteminin kritik unsurlarıdır. Eğitim ve öğretime ek olarak, kariyer eğitimini, kariyer danışmanlığını, istihdam danışmanlığını ve mesleki ve teknik eğitim ile işgücü piyasası bilgilerini içeren kariyer rehberliği ve işe yerleştirme hizmetlerinin (kariyer geliştirme hizmetleri), insan kaynaklarının geliştirilmesinde önemli bir rolü vardır. Eğitim, öğretim sistemleri ve istihdam hizmetleri boyunca bir kariyer geliştirme kültürünün teşvik edilmesi, sürekli öğrenmeyi teşvik etmenin bir yoludur. Gençler ve yetişkinler arasında bu kültürün geliştirilmesi, istihdam edilebilirliklerinin sağlanması ve eğitim ve öğretimden işe veya ileri eğitime geçişlerinin kolaylaştırılması açısından özel bir önem taşımaktadır. İstihdam edilebilirlik geniş bir şekilde tanımlanmıştır. Bu, yüksek kaliteli eğitim ve öğretimin yanı sıra bir dizi başka politikanın da önemli bir sonucudur. Bir çalışanın bir işi güvence altına alma ve elinde tutma, işte ilerleme ve değişimle başa çıkma, isterse veya işten çıkarılmışsa başka bir işi güvence altına alma ve işgücüne daha kolay girme becerisini geliştiren beceri, bilgi ve yetkinlikleri kapsamaktadır. Yaşam döngüsünün farklı dönemlerinde bireyler, geniş tabanlı eğitim ve öğretim, takım çalışması, problem çözme, bilgi ve iletişim teknolojisi (BİT), iletişim ve dil becerileri dahil olmak üzere temel ve taşınabilir üst düzey becerilere, öğrenmeyi öğrendiklerinde ve kendilerini korumak için yeterliklere sahip olduklarında en çok istihdam edilebilir durumdadırlar. Bu beceri kombinasyonu, iş dünyasındaki değişikliklere uyum sağlamalarını sağlamaktadır. İstihdam edilebilirlik ayrıca insana yakışır işi güvence altına almak ve sürdürmek için gerekli olan birçok beceriyi de kapsamaktadır. Girişimcilik istihdam için fırsatlar yaratmaya ve dolayısıyla istihdam edilebilirliğe katkıda bulunabilir. Bununla birlikte, istihdam edilebilirlik sadece eğitimin bir işlevi değildir-işlerin varlığı, kaliteli işlerin geliştirilmesi ve sürdürülebilir istihdam ile sonuçlanan bir dizi başka aracı gerektirir. İşçilerin istihdam edilebilirliği ancak iş büyümesini teşvik eden ve insan kaynakları eğitimi ve gelişimine bireysel ve toplu yatırımları ödüllendiren bir ekonomik ortamda sürdürülebilir. Herkesin temel eğitime, başlangıç eğitimine ve sürekli eğitime evrensel erişimini garanti altına almak ve genel yatırımı artırmak ve optimize etmek konusunda üçlü ve uluslararası bir fikir birliği vardır. Eğitime erişimi kısıtlayan ayrımcılıkla mücadele hem ayrımcılıkla mücadele düzenlemeleri hem de sosyal tarafların ortak eylemleri ile yapılmalıdır. Hükümetler tarafından, eğitim ve öğretimi her düzeyde geliştirmek için yatırım yaparak; özel sektör tarafından mevcut ve gelecekteki çalışanları eğitmek; bireyler tarafından, kendi yeteneklerini ve kariyerlerini geliştirerek”. Bununla birlikte, yapısal uyum programları, kısıtlayıcı maliye politikaları, düşük ücretler, borç geri ödeme yükümlülükleri, kalkınma yardımı akışlarının azalması, işletmeler üzerindeki rekabetçi fiyat baskıları ve bazı durumlarda nüfusun büyük kesimlerinin kaynak yetersizliği hükümetleri, işletmeleri ve bireyleri eğitim ve öğretime yetersiz yatırım ayrıca, pazardaki belirsizlikler, diğer işletmeler tarafından becerilerin kaçakçılığı ve güvensiz çalışma biçimlerinin büyümesi ve buna bağlı olarak yüksek personel devir hızı, işletmelerin eğitime yatırım yapma teşviklerini azaltabilir. Bu, sosyoekonomik durumları göz önüne alındığında hızla değişen bir ortamda artan üretkenlik ve istihdam edilebilirlik için sürekli olarak bireysel ve kolektif beceriler geliştirme kültürü daha da iyileştirilmelidir. Eğitim ve öğretimin maliyeti bir yatırım olarak görülmelidir. Bu yatırımı artırmak, eğitim ve öğretime yatırım yapmanın hem kamu hem de özel sektörün ortak bir sorumluluğu olabileceğinin kabul edilmesiyle teşvik edilebilir. Hükümet her zaman temel eğitime ve ilk eğitime yatırım yapmak için birincil sorumluluğu üstlenmeli ve ayrıca diğer eğitim türlerine de yatırım yapmalıdır. Bireylerin sorumluluğu ile ilgili olarak, hükümet, erişimin finansal gerekçelerle reddedilmemesi ve toplumun daha geniş menfaatlerinin zararına olacak şekilde sorumluluğu paylaşmalıdır. Bir işveren olarak hükümet, eğitime yatırım yapma sorumluluğunu da üstlenmelidir. Özel sektöre ilişkin olarak, hem işletmelerin hem de bireylerin sorumlulukları tanınmalı ve uygun olduğunda teşvik edilmelidir. Bu sorumluluklar, özellikle işçilerin istihdam edilebilirliğini ve işletmelerin rekabet edebilirliğini artırabilen işyeri temelli ve sürekli eğitime yatırım açısından uygundur. Bu alandaki özel sektör sorumluluklarının organizasyonu ve uygulanması en iyi şekilde hükümet ve işletmeler arasında, hükümet ile sosyal ortaklar arasında veya sosyal ortaklar arasında ortaklıklar yoluyla gerçekleştirilebilir. KOBİ'ler için daha fazla yatırım sağlamak, özellikle bir ortaklık yaklaşımına uygundur. Eğitime yatırım yapmanın evrensel bir modeli yoktur. Hükümetler, bireyleri ve işletmeleri eğitim ve öğretime bireysel veya ortaklaşa yatırım yapmaya teşvik edecek genel bir ekonomik ortam ve teşvikler yapmalıdır. Bu yatırım ve bunun sorumluluğu genellikle eğitimin hedefleri tarafından belirlenmelidir, örneğin bireysel, kurumsal veya toplumsal hedefler. Ülkeler, eğitime yatırımı teşvik etmek ve eğitim kaynaklarını artırmak için farklı yollar ve araçlar kullanabilir. İşletmeler, eğitime yatırım yapmak için kritik bir role sahiptir. Eğitime daha fazla yatırım yapmak ve erişimi garantilemek için birlikte kullanılan bir dizi mekanizma gereklidir. Bunlar, kamu hibelerinin eşlik ettiği işletmeler üzerindeki vergi sistemlerini, eğitim fonlarının kurulmasını, eğitim ve öğrenim için çeşitli teşvikleri, örneğin vergi iadeleri, eğitim kredileri, eğitim ödülleri, bireysel eğitim hesapları, toplu ve bireysel eğitim hakları, maaşlı izin, toplu eğitim sözleşmeleri ve eğitime yatırım yapmanın ulusal ve uluslararası en iyi uygulamalarıdır.. Seçilen mekanizmalar, KOBİ'lerin özel ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Eğitim finansmanı için seçilen mekanizma harçlar olduğunda, fon dağıtımının yönetişimi üçlü olmalıdır veya sosyal ortaklar tarafından bunlar üzerinde mutabakata varıldığında, bu tür bir yönetişim iki taraflı olmalıdır. Eğitim ve öğretime ilişkin hükümet politikalarına ilişkin kararlar, gerçek üçlü diyaloğa dayanmalı ve üç taraflı ortaklara, eğitime yatırımları artırmak için en iyi yolları ve araçları geliştirme fırsatı vermelidir. Ülkeleri ve şirketleri, ülkeler, sektörler ve şirketler için bir ayna ve yönelim noktası olarak dünyanın farklı bölgeleri, şirketlerin büyüklükleri veya sanayi sektörü için muhtemelen farklılaştırılmış mevcut çabaları artırmaya teşvik etmenin bir yolu. Daha düz hiyerarşik yapılar ve devredilmiş karar verme, inisiyatif ve kontrol, ayrıca daha yüksek düzey becerilere ve eğitime olan ihtiyacı genişletir ve işçiler için artan sorumlulukla sonuçlanır. BİT, bu yönetim eğilimlerini ve genel olarak iş dünyasındaki değişiklikleri hızlandırmaktadır. BİT, işyerleri dahil, insanların kaliteli eğitim ve öğretime erişimini büyük ölçüde iyileştirme potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte, bu teknolojilerin eğitim ve öğretimde kentsel ve kırsal alanlar, zenginler ile yoksullar, okuryazarlık ve matematik becerilerden yoksun olanlar arasında eğitim ve öğretimde mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirmesi tehlikesi vardır. Gelişmekte olan ülkeler BİT kullanımı için gerekli altyapıya, eğitim ve öğretim donanım ve yazılımına ve öğretmen ve eğitmenlerin eğitimine yatırımlarını artırmalıdır. Bu tür yatırımlar hem kamu hem de özel sektör tarafından yapılmalı ve yerel, ulusal ve uluslararası işbirlikçi ağlardan yararlanılmalıdır. Hükümetler ayrıca özel sektöre ve bireylere bilgisayar okuryazarlığını teşvik etmek ve yeni iletişim becerileri geliştirmek için teşvikler sağlayabilir. BİT kullanılırken eğitim ve öğrenim için yeni modların ve yöntemlerin kullanılması gerekir. Uzaktan eğitim yöntemleri, eğitimi uygun zamanlarda, erişilebilir yerlerde veya düşük maliyetlerle sunmak için kullanılabilir. Uzaktan eğitim, diğer tüm öğrenme veya öğretme yöntemlerinin yerini almamalıdır, ancak mevcut tüm öğretim araçlarının değerli bir parçası olabilmelidr. Uzaktan eğitim, öğrencinin soyutlanma hissinden kaçınmak için mümkün olduğunca geleneksel eğitim yöntemleriyle birleştirilmelidir. Eğitim için sosyal çerçeve bu yeni eğitim biçimlerine uyarlanmalıdır. Birçok itici güç, şirketlerin organizasyonu ve çalışma yöntemleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca, çoğu İnternet dahil BİT ürün ve hizmetlerinin kullanımına dayalı yeni sektörler ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlar, kişisel beceriler ve BİT yeterlikleri dahil olmak üzere yeni becerilere ve yeterliklere olan talebi artırmaktadır. Eğitim ve öğretimin hem BİT ile ilgili olan hem de değişen iş organizasyonuyla ilgili olan bu yeni taleplere cevap vermesi gerekmektedir. Elektronik ağ, öğrenicilere birbirlerine daha aktif bir şekilde yardımcı olma, öğrenicilerin eğitim ve öğretim sürecinde daha aktif olmaları, resmi ve geleneksel olmayan öğretim yöntemlerinin kullanılması için fırsatlar sağlamaktadır. Eğitimde BİT uygulamak için, eğitmenlerin bu teknolojilerde uzmanlaşması ve sistematik olarak eğitilmesi gerekmektedir. BİT'deki yeni gelişmelerin öğretilmesine uyum sağlamak için öğretim yöntemlerinin güncellenmesi gerekmektedir. BİT'den tam olarak yararlanmak için yeni okul yapıları tasarlanmalıdır ve bireyin kendi kendine öğrenme yöntemlerini öğrenmesine ihtiyaç vardır. İşletmeler, BİT becerilerinin ve toplumda erişimin yaygınlaşmasını teşvik etmek amacıyla, BİT'in evde veya genel olarak kullanılması için işçiler için ve okullara veya diğer eğitim sağlayıcılara BİT tesisleri veya destek programları sağlamalıdır. Uygun hükümet teşvikleri bu gelişmeyi kolaylaştırabilir. Ulusal yeterlilikler çerçevesinin geliştirilmesi, hayat boyu öğrenmeyi kolaylaştırdığı, işletmelerin ve iş bulma kurumlarının beceri talebini arzla eşleştirmesine yardımcı olduğu ve bireylere eğitim ve kariyer seçimlerinde rehberlik ettiği için işletmelerin ve işçilerin yararınadır. Çerçeve bir dizi unsurdan oluşmalıdır: sosyal ortaklar tarafından oluşturulan, ekonomi ve kamu kurumlarında gerekli becerileri yansıtan uygun, devredilebilir, geniş ve endüstri temelli ve mesleki yeterlilik standartları ile mesleki ve akademik yeterlilikler nasıl ve nerede öğrenildiğine bakılmaksızın, öğrenilen becerilerin ve kazanılan yetkinliklerin güvenilir, adil ve şeffaf bir değerlendirme sistemi, örneğin örgün ve yaygın eğitim ve öğretim, iş deneyimi ve iş başında öğrenme yoluyla. Herkes, deneyimlerini ve becerilerini iş yoluyla, toplum aracılığıyla veya örgün ve yaygın eğitim yoluyla değerlendirilme, tanınma ve onaylanma fırsatına sahip olmalıdır. Eğitim ve öğretime artan erişim yoluyla bireylerin beceri eksikliklerini telafi edecek programlar, önceki öğrenim programlarının tanınmasının bir parçası olarak sunulmalıdır. Değerlendirme, beceri boşluklarını tanımlamalı, şeffaf olmalı ve öğrenen ile eğitim sağlayıcıya bir rehber sağlamalıdır. Çerçeve ayrıca, taşınabilir olan ve ister kamu ister özel olsun, işletmeler, sektörler, endüstriler ve eğitim kurumları tarafından tanınan güvenilir bir beceri sertifikasyon sistemi içermelidir. Değerlendirme metodolojisi adil olmalı, standartlarla bağlantılı ve ayrımcı olmamalıdır. Potansiyel gizli ayrımcılığa karşı aktif olarak korunmalıdır. Örneğin, genel olarak daha güçlü bir kadın bileşenle hizmet sektörüne geçiş, genellikle her zaman açıkça tanınmayan daha fazla iletişim ve problem çözme becerilerine dayanır. Benzer şekilde, bir bireyin ikinci dilinde yürütülen test sistemleri bazen sahip olunan teknik ve diğer becerilerin sonuçlarını çarpıtır. Yeni iş organizasyonu biçimleri genellikle bir işletme içindeki beceri gereksinimlerini değiştirir. Örneğin, daha düz yönetim yapıları, belirli sorumlulukları yönetimden işgücüne kaydırmaya dayanır. Bunlar, bu koşullar altında işgücünün ihtiyaç duyduğu yeni yetkinliklerin açıkça tanınmasıyla sonuçlanmalıdır. Ödül sistemleri bunları hesaba katmalıdır. Mesleki yeterlilik sistemi üçlü olmalı, işçilere ve öğrenmek isteyen herkese erişim sağlamalı, kamu ve özel eğitim sağlayıcılarını kapsamalı ve sürekli olarak güncellenmelidir. Bir işçinin kariyeri boyunca eğitim ve öğretim sistemine birden fazla giriş ve çıkış noktası sağlamalıdır. Eğitimde sosyal diyalog ve ortaklıkların kapsamı ve etkinliği şu anda aktörlerin kapasitesi ve kaynakları ile sınırlıdır. Ülkelere, sektörlere ve büyük ve küçük işletmelere göre değişir. Yakın zamandaki bölgesel ekonomik entegrasyon, eğitim ve kapasite geliştirme ihtiyacına ilişkin sosyal diyaloğa da yeni bir boyut getiriyor. Teknik iş birliği, sivil toplum ve işveren örgütlerine kamu hibeleri ve ülkeler arasında deneyim ve en iyi uygulamaların değişimi gibi çeşitli yollarla bu kapasitenin artırılmasına acil bir ihtiyaç vardır. Endüstriyel ilişkiler, iş idaresi ve sosyal ortakların katkısı üzerine mesleki ve teknik eğitim kapasitesini geliştirmenin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. KAYNAKLAR YOİKK İstihdam Teknik Komitesi, Raporu, Mesleki ve Teknik Eğitimin Yaygınlaştırılmasına ve Kalitesinin Artırılmasına Yönelik Teşvik Edici Önlemlerin Belirlenmesi Raporu, 2010 Oğuz Borat, Mesleki Yeterlilik Kurumu ve UYÇ ile İlgili Çalışmalar, 2011, Maliye Bakanlığı, Türkiye’de İşgücü Piyasası Sorunları ve Çözüm Önerileri, 2011. Dünya Bankası, Türkiye İş Piyasası Raporu, 2006. Kalkınma Bakanlığı 10. Kalkınma Planı 2014-2018 “Mesleki Eğitimin Yeniden Yapılandırılması Çalışma Grubu Raporu”,2014
İNSAN ODAKLI KALKINMADA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN ROLÜ
Teknik Öğretmen Dr. Mehmet YAZAR, Teknik Öğretmen Mustafa KÖROĞLU
ÖZET:
Mesleki ve teknik eğitim ülkelerin ekonomik, kültürel kalkınması ve uluslararası rekabet edilebilirliğinin sağlanması açısından son derece önemlidir. Bu nedenle ülkemizdeki mesleki ve teknik eğitimin algısının değiştirilmesi toplum ve özel sektörün mesleki eğitime katılımının artırılması son derece önemlidir. Meslekler ve iş piyasasının beklediği mesleki yeterlilikler devamlı değişmektedir. Bu nedenle insanlara kendi kendine öğrenmenin öğretilmesi bir zorunluluktur. Ülkemizde, mesleki eğitim daha yenilikçi, yatay ve dikey geçişlerin olduğu daha esnek bir yapıya dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu temeller ışığında mesleki ve teknik eğitim sistemi yorum yapabilen, mesleki yeterliliklere sahip, kazanmış olduğu bilgi ve beceriyi yaşamında kullanabilen ve gözlem yapan insanlar yetiştirmeyi başara bilmelidir. İnsan odaklı kalkınmada planlı bir mesleki ve teknik eğitim sisteminin kurulması ve kurulacak yeni sistemin ulusal ve uluslararası standartlar, iş piyasalarının beklentileri temel kriterleri olmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim sistemi herkesin her zaman kolayca ulaşabileceği, günümüz ve gelecek mesleki yönelim kriterleri doğrultusunda sektör ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde kalitesinin artırılmasına yönelik sektör ve diğer tüm paydaşlarla birlikte stratejiler ve politikalar geliştirilmelidir. Gelişmiş ülkeler arasında yer almak, onlarla rekabet etmek isteyen ülkemizin en önemli kaynağı, genç ve dinamik bir nüfus yapısına sahip olmasıdır. Bu insan gücünü nitelikli yetiştirerek ve iş piyasasına hazırlayarak gelişmiş ülkelerle rekabet edebilme olanağı vardır. Dünyada değişik mesleki teknik eğitim uygulamaları bulunmaktadır. Meslek eğitimimizin önemli reformlara ihtiyacı vardır. Bu reformlar yapılırken tarihimizdeki modellerden ve değişik ülkelerdeki mesleki eğitim uygulamalarından yararlanılmalı fakat kendimize özgü milli mesleki ve teknik eğitim modelimizi geliştirmeliyiz.
1. GİRİŞ
Mesleki ve teknik eğitim, bireylere belirli meslek alanlarında veya dallarında çalışmaları için gerekli bilgi ve becerileri kazandırmayı amaçlayan yaygın, örgün ve informal olarak verilebilen bir eğitim türüdür. Bu eğitim türünde, bireylerin almış oldukları eğitim sonucunda edinmiş oldukları mesleki bilgi ve becerilerini iş piyasasında kullanmaları amaçlanmaktadır. Mesleki ve teknik eğitim genellikle bireylerin orta ve yüksek öğretim seviyelerinde seçebilecekleri bir eğitim türü ve kariyer yolu olarak kabul edilmektedir. Mesleki ve teknik eğitim, ülkelerin üretim ve rekabet gücü açısından güçlü ve belirleyici bir rol üstlenmektedir (CEDEFOP, 2009).
Ülkelerin rekabet gücü büyük ölçüde iş piyasası taleplerine yanıt olarak mesleki ve teknik eğitim almış nitelikli insan kaynağına bağlıdır. Mesleki bilgi ve becerilere sahip bireylerin eğitimi, ekonomik çeşitliliği ve sektörel rekabeti artırmaktadır.
Mesleki ve teknik eğitim, ülkelerin ekonomik gelişmelerinde önemli bir rol üstlenmektedir. İyi tasarlanan ve uygulanan bir mesleki ve teknik eğitim sistemi bireylere, ailelerine ve topluma önemli faydalar sağlamaktadır. Gelişmiş ülkelerde görülen ekonomik gelişmenin altında yatan temel faktörlerden biri nitelikli insan kaynağı olarak belirlenmiştir (İSEDAK, 2018).
Günümüz dünyasında ekonomik kalkınmanın en önemli öğesi, artık ne sermaye ne de teknolojik makine veya sistemlerdir. En önemli öğe, nitelikli insan gücüdür. Nitelikli insan gücüne sahip olmanın tek yolu, her seviyede mesleki ve teknik eğitimi geliştirmektir.
Yüz yılımızın mesleki ve teknik eğitim yılı olduğunu söylemek doğru bir tespit olur. Çeşitli ülkelerde mesleki ve teknik eğitim, kamu ve özel sektör tarafından yapılmaktadır.
Günümüzde hem ortaöğretim hem de yükseköğretim mesleki ve teknik eğitim kurumlarının rekabete açılması, mesleki ve teknik eğitimde her seviyede kaliteyi artırmada bir katalizör oluşturacaktır. Dünya endüstrisinin en önemli parametresinin “kalifiye insan gücü” olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle gelişmiş ülkelerde “kalifiye insan gücü” konusunda arayışlar devam etmektedir.
Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim sistemine yönelik tartışmalar ve arayışlarda artmaktadır. İşgücü piyasası, akademi, sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşları mesleki ve teknik eğitim geliştirmek için çok sayıda araştırma çalışması gerçekleştirmekte ve sonuç raporları yayınlamaktadırlar. Bu konuda mesleki ve teknik eğitimin paydaşları arasında mesleki ve teknik eğitimin önemi ve güçlendirilmesi konusunda fikir birliği vardır.
Dünya üzerinde sadece mal ve bilgi dolaşımı olmamakta özelikle iş gücünün dolaşımı konusu, ticari hayatta gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Ticari rekabeti sağlamak adına iş gücü maliyetini düşürmek için dünyanın büyük şirketlerinin Çin, Vietnam, Malezya, Laos vb. ülkelere üretim tesislerini taşımaları veya yeni tesis kurmaları iş gücünün önemini daha da artırmıştır. Dünya üzerinde her geçen yıl daha fazla sayıda insan, yabancı ülkelere özellikle kendi bilgi, beceri ve tecrübesinin daha değerli olduğu ülkelere çalışmaya gitmeye başlamışlardır.
Bireylerin değişen sosyoekonomik şartlara uyum sağlayan yeterliliklerle sahip ulusal ve uluslararası alanda yeterince tanınan ve ulusal ve uluslararası hareketlilik sağlayan bir mesleki eğitim sisteminin kurulması gerekmektedir. Toplumun tüm kesinlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilen öğrenme fırsatlarının eşit bir şekilde sağlandığı, iş piyasası ve mesleki ve teknik eğitimin diğer tüm tarafları ile iş birliği içerisinde hareket eden esnek bir yapıya sahip mesleki ve teknik eğitim sisteminin kurulması için politika ve öncelikler belirlenmelidir.
Mesleki ve teknik eğitimin mevcut durumu, güçlü yönleri, zayıf yönleri, fırsatları ve tehditleri analiz edilmelidir. Öncelikle mesleki ve teknik eğitimin olumsuz algısının toplumun tüm kesimlerde iyileştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, eğitici, eğitim programları, donatım ve altyapı sorunları çözülmelidir. İstihdam ve mesleki ve teknik eğitim ilişkisinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu sorunları çözmek içinde yeni yerli ve milli bir mesleki ve teknik eğitim modeli geliştirilmelidir.
Çalışma kapsamında örgün ve yaygın mesleki ve teknik orta öğretim ile meslek yüksek okullarının içerisinde bulunduğu sorunlar incelenmiş, sorunlarının çözümüne ilişkin bir değerlendirme ve öneriler yapılmıştır.
2. ÜLKEMİZDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN MEVCUT DURUMU
Günümüzde bilgi hızlı bir değişim içindedir. Bu nedenle bireylerin bilgiye erişme yollarını bilmesi, yeni beceriler kazanması, Ar-Ge ve yenilikçi çalışmaların desteklenmesi, girişimciliğin artırılması, meslekler arasında yatay ve dikey geçişlerin kolaylaştırılması ve ortaya yeni çıkan mesleklere uyum becerilerinin artırılması yeni, yerli ve milli bir mesleki ve teknik eğitim modeli ile gerçekleştirilebilir.
Ekonomilerin en önemli probleminden biri olan ekonomik krizler ve bunun sonucunda ortaya çıkan istihdamın azalmasını önlemenin önemli yollarından biri de mesleki ve teknik eğitimdir. Ekonomik krizlerin üstesinden gelmenin yolu, ülkelerin insan kaynaklarının, enerji kaynaklarının, yer altı ve yer üstü doğal kaynaklarını daha verimli kullanılması için araştırmalar yaptıkları dönemler olmuştur. Kriz dönemleri dinamik ve esnek bir mesleki ve teknik eğitim modeline olan gereksinimi ortaya çıkarmaktadır. Bu dönemlerde bireylere temel mesleki becerileri kazandırarak istihdam edilebilirliklerinin artırılması büyük bir önem kazanmaktadır.
Mesleki ve teknik eğitimin yapısı gereği teorik bilgi ve uygulanmasının bir arada olması nedeniyle bilgi, beceri ve yeterliliklere dayalı olarak yapılandırılması bir zorunluluktur. İhtiyacı olan her bireyin yeni beceriler edinebilmesi, yenilikçiliğin ve girişimciliğin teşvik edilmesi, yaygınlaştırılması, meslekler arasında yatay ve dikey geçişlerin kolaylaştırılması yeni mesleklere uyumu kolaylaştıracak becerilerin verilmesi ancak güçlü bir mesleki ve teknik eğitim modeli ile mümkün olacaktır.
Ülkemizin mevcut durumu çeşitli kaynakların incelenmesi ile Küresel Rekabet endeksinde 148 ülke içerisinde 44. sırada, Bilgi Ekonomisinde ise 145 ülke içerisinde 69.sırada olduğu görülmektedir.
Bu gün mesleki ve teknik eğitim modelleri, işgücü piyasası analizlerine göre tasarlanan, istihdam odaklı, ulusal ve uluslararası hareketliliği kolaylaştıran bir yapıya evirilmiştir. Mesleki ve teknik eğitimin; işgücü piyasalarının ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak bireylerin ulusal ve uluslararası istihdamlarına imkân sağlayacak şekilde mesleki ve teknik eğitimin tüm tarafları ile iş birliği içerisinde katılımcı bir anlayışla yapılması gerekmektedir. Ayrıca, bireylerin mesleki ve teknik eğitime erişiminin kolaylaştırılması gerekmektedir.
Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim; örgün yaygın ve in-formal eğitim olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Meslekî ve teknik ortaöğretim, meslekî ve teknik Anadolu liselerinde yapılmaktadır. Öğrencilere okul türü, program, alan ve dallarına göre diplomalar verilmektedir.
Üniversitede mesleki ve teknik eğitim, 2 yıllık meslek yüksek okulları ve 4 yıllık mühendislik fakültelerinde verilmektedir. Üniversite mesleki ve teknik öğretim kurumlarına öğrenci kabul edilmesi ÖSYM tarafında merkezi sınavlarla gerçekleşmektedir. Öğrencilere okul türlerine göre diplomalar verilmektedir.
Yaygın eğitim ise, örgün eğitim sisteminde olmayan bireylere genel veya mesleki ve teknik eğitim alanında eğitim vermek amacıyla düzenlenen eğitimdir. Örgün eğitim sisteminin dışına çıkmış bireylere 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile çerçevesi belirlenmiş olan çıraklık, kalfalık ve ustalık eğitimi çeşitli eğitim kurumlarında yapılmaktadır. Örgün ve yaygın eğitim dışında iş piyasasında serbest olarak kazanılan her türlü öğrenme in-formal eğitim olarak tanımlanmaktadır.
3. ÜLKEMİZDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN TEMEL SORUNLARI
Günlük olarak sürekli değişim ve gelişim içinde olan teknoloji ile her gün yeni meslek alanları ortaya çıkmakta ve bazı meslekler yok olmakta veya unutulmaya yüz tutmaktadır. Teknolojik gelişmeler her geçen gün her alanda daha yaygın kullanılmakta bu da birçok eski bilgi ve beceriyi yok etmekte ve yerini yeni bilgi ve beceriler almaktadır. Bunun sonucunda insanların bilgi ve becerinin sürekli değişimine neden olmaktadır. Mesleki ve teknik eğitiminde sürekli yeni gelişmeler uyum göstermesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle mesleki ve teknik eğitimde dinamik ve yeniliğe açık esnek bir yapı oluşturmak gerekmektedir. Mesleki ve teknik eğitim bu değişken yapıya göre öğretim programlarını, eğitim araç-gereçlerini, eğiticilerin bilgi ve becerilerini güncellenmesi gerekmektedir. Bu açıdan mesleki ve teknik eğitimin sürekli kendisini yenilemesi ihtiyacı nedeniyle yüksek maliyetli bir eğitim olduğu gerçektir. Bu sebeple sürekli iş piyasası ve ihtiyaç analizlerinin yapılması, dünyadaki yeni mesleki yönelimlerin takip edilmesi ve gelecek planlamalarının bu yönde yapılması gerekmektedir.
Mesleki ve teknik eğitimde sektörün ihtiyaç duyduğu her alan ve dalda sektör analizleri yapılmalı ve bu analizler doğrultusunda yeni politika ve stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bireylerin yeni becerilere neden ihtiyaç duyduğu araştırılmalıdır. Bu doğrultuda mesleki ve teknik eğitim yeni meslek edinmek, mesleğini değiştirmek veya mesleğini geliştirmek isteyenlere olanak sağlayacak şekilde yeniden planlanmalıdır.
Ülkemizde bugün mesleki ve teknik eğitim toplumda istenilen ilgiyi görememektedir. Bunun en önemli göstergesi de mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarını ve meslek yüksek okullarını tercih eden öğrencilerin akademik başarısı en düşük öğrenciler tarafından yapılmasıdır. Buda mesleki ve teknik eğitimde kalite sorunun temel problemlerinden biridir. Mesleki teknik eğitim öğrencilerinin aldıkları eğitimle meslek seviyelerinin gerektirdiği mesleki yeterlilikleri kazanamadıkları bir gerçektir. Bu husus mesleki eğitimde görev yapan eğiticiler, öğrenciler ve işverenler tarafından sıkça dile getirilmektedir.
3.1. Mesleki ve Teknik Eğitim Öğrencilerinin Durumu
Mesleki ve teknik eğitim sisteminin en önemli problemlerinden mezun olan öğrencilerle iş piyasasının istediği yeterliliklerin uyuşmamasıdır. Yapılan araştırmalarda, mesleki ve teknik eğitimi tercih eden öğrencilerin akademik başarılarının diğer öğrencilere göre daha düşük olduğu ifade edilmektedir. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PİSA) verileri incelendiğinde akademik başarısı en düşük olan lise türünün meslek liseleri olduğu görülmektedir.
Mesleki ve teknik eğitim öğrencilerine planlanan seviyede mesleki yeterlilik kazandırılamamaktadır. Bunun temel nedenlerinden bir kısmı; teknolojinin çok hızlı değişimi buna bağlı olarak eğitim sisteminin hızlı bir şekilde değişim ihtiyacının ortaya çıkması eğitim sisteminin ve öğrencilerin bu değişime uyum problemlerine yol açmaktadır. Bu durumu en hafif hasarla atlatmak için esnek bir mesleki ve teknik eğitim modeliyle öğrencilere rehberlik ve yönlendirme faaliyetlerinin en iyi şekilde yapılması gerekmektedir.
Bireylerin ilgi ve kabiliyetleri ile seçeceği meslek arasındaki uyum, bireyin mesleğe karşı motivasyonunda ve meslekteki başarısında en önemli faktörlerden biridir. Bu nedenle doğru meslek seçimi bireyin kabiliyetleri ile uyumlu olmasıyla ilgilidir. Ancak ülkemizde sağlıklı bir mesleki yönlendirme yapıldığından bahsetmek çok zordur. Okullarda verilen mesleki rehberlik ve yönlendirme faaliyetleri bireylerin kabiliyetleri doğrultusunda meslek seçimi yapması yönünden yetersiz kalmaktadır.
Mesleki ve teknik eğitimdeki öğrencilerde almış oldukları eğitimden şikayetçidirler. Öğrenciler ders kitapları, laboratuvar, atölye, temrinlik, araç, gereç vb. gibi okul imkânlarını yeterli olduğuna inanmamaktadırlar.
Mesleki ve teknik eğitimi akademik başarısı en düşük öğrencilerin tercih etmeleri nedeniyle öğrencilerin temel eğitiminde ciddi eksiklikler vardır. Mesleki ve teknik okul öğretmenleri bugün okullarının en büyük sorunu olarak bu okulları tercih eden öğrencilerin akademik bilgi düzeyinin düşüklüğünü göstermektedir. Öğretmenler, öğrencilerin önemli bölümünün temel matematik bilgisinden yoksun olduğunu belirtmektedir. Temel bilgilerden yoksun olarak gelen öğrenciler, mesleki okulda da bu eksikliği giderememekte, yetersiz bilgilerle mezun olmakta ve bu da işgücünde ciddi nitelik sorunlarına yol açmaktadır. Gelinen bu noktada mesleki ve teknik eğitimin sunduğu fırsatlar gerek iş piyasası gerekse velilere ve öğrencilere iyi anlatılmalıdır.
3.2. Ülkemizde Mesleki ve Teknik Eğitim Algısı
Mesleki ve teknik eğitimle ilgili sorunların en önemlilerinden biriside ülkemizde ikincil bir eğitim olarak görülmesidir. Sosyoekonomik değer özellikle genel ortaöğretim ve yükseköğretime verilmektedir. Bu husus ise akademik başarısı yüksek öğrencilerin mesleki ve teknik eğitimi tercih etmemesine neden olmaktadır.
Mesleki ve teknik eğitim sisteminde yaşanan olumsuzluklardan en çok etkilenen iş piyasası ve işverenlerdir. Mesleki ve teknik eğitimin en önemli paydaşı olan işverenler eğitimin yeniden yapılandırılma ve eğitim sürecine işverenlerin aktif katılımları son derece önemlidir. Ülkemizde son yıllarda işverenlerin mesleki ve teknik eğitime çok önemli katkılar yaptıkları, sorunların çözümü için önemli öneriler ve destekler ortaya koydukları izlenmektedir. Mesleki ve teknik eğitime işverenlerin sahip çıkması ve destek vermesi son derce önemlidir.
Mesleki ve teknik eğitimde iş piyasası ve toplumun beklentileri çok farklıdır. Bunun önemli sebeplerinden birisi de iş piyasasının yeterince açık olmaması ve bireyler tarafından yeterince bilinmemesidir. Bu hususta iş piyasasının çalışanlara sağladığı imkânlar öğrenciler ve aileler tarafından yeterince bilinmemektedir. Tüm taraflar birbirine açık davranmadıkça taraflar ve beklentilerin birbiri ile uyumlu olması mümkün değildir. Bu nedenle üretimden istenilen seviyede gelir sağlanamamaktadır. Bunun nedeni ise mesleki bilgi ve becerisi düşük olan kesim tarafından yapılmaya çalışılmasıdır.
Mesleki ve teknik eğitimde kalitenin artırılmasıyla mesleki ve teknik eğitime de talebin artacağı, nitelikli elamanların çalışma şartlarının işverenlerce açık bir şekilde beyan edilmesi ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi ile mesleki ve teknik eğitime olan ilgi ve talepte artacaktır. Bunu sağlamanın yolu da istikrarlı bir mesleki ve teknik eğitim politikasının oluşturulmasından geçmektedir. Okulların ve ailelerin çocuklarını mesleki eğitime doğru yönlendirdikleri, öğretim programları ile iş piyasasının taleplerinin uyumlu olduğu ve bireylerin bir meslek sahibi olmak ve üretime katılmak için mesleki ve teknik eğitimi tercih ettiklerinde toplumun mesleki eğitime algısı da değişmiş olacaktır.
Bireylerin mesleki ve teknik eğitime yönelmeleri için mezunlarının alanlarında istihdam edilmelerini sağlamak ve alanları ile ilgili mühendislik eğitimine geçişlerini kolaylaştırmaktır. İş piyasasının istihdam edeceği elemanı seçerken meslek lisesi ve meslek yüksek okulu mezunlarının tercih etmeleri, işletmelerde yapılan beceri eğitimlerinde sektördeki uzmanların mesleki ve teknik eğitimle doğrudan ilişkilendirilmeleri, meslek yüksek okulu ve meslek lisesi mezunlarına mühendislik eğitimi için ek puan verecek birtakım düzenlemeler yapılabilir.
Mesleki ve teknik eğitimin başarısı yetiştirdiği nitelikli bireyler ile iş piyasasının talepleriyle nitelik ve nicelik yönünden uyumuyla doğrudan ilgilidir. İş piyasasının nitelikli iş gücü talepleri ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak sürekli değişmektedir. Bu nedenle iş piyasasının sürekli takip edilmesi ve sürekli bir iş birliğinin sağlanması gerekmektedir. Mesleki ve teknik eğitim sisteminin iş piyasasını izlemediği gibi iş piyasası da mesleki ve teknik eğitim sistemde aktif olarak rol almalıdır.
3.3. Mesleki ve Teknik Eğitim Kurularında Altyapı ve Donatım
Mesleki ve teknik eğitimdeki en önemli problemlerden biri de eğitim kurumlarının altyapı ve donanım eksikliğidir. Kullanılan teknolojinin ve öğretim programlarının güncelliğini hızlı bir şekilde kaybetmesi ve günün şartlarını yakalamadaki eksikliğidir. Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim kurumlarının her kademesi gerek alt yapı gerekse de donanım olarak büyük imkansızlıklar içerisindedir. Altyapı ve donanım dağılımı da homojen değildir. Bazı kurumlarda ihtiyaç fazlası donanım ve kaynak bulunurken bazı kurumlar bu kaynağa ulaşamamaktadır. Bu durum ise bir çok kaynak israfına neden olmaktadır. Mesleki ve teknik eğitim pahalı bir eğitim olması ve teknolojinin durmak bilmeyen gelişimi nedeniyle takip etmek oldukça zordur. Mesleki ve teknik eğitimde tüm paydaşların imkanlarının ortak kullanmasına imkân veren etkili bir planlama yapılmalıdır.
Mesleki ve teknik eğitim; teori ve uygulamanın bir arada olduğu, uygulamalı eğitim ortamlarında iş piyasasının taleplerine uygun makine, teçhizat, atölye ve laboratuvar ve temrinlik malzemelerine ihtiyaç duyulması nedeniyle pahalı bir eğitimdir. Ülkemizde temel sorunları arasında; mesleki ve teknik eğitim verilen okullarda yeterli nitelikte donanım bulunmaması, meslek dersi öğretmenlerinin hizmet içi eğitim eksikliği işletmelerde yapılan staj ve beceri eğitim etkinliklerinin amaca uygun içerikte olmaması, iş piyasasının mesleki ve teknik eğitime yeterince aktif olarak katılmaması sayılabilir.
3.4. Öğretim Programları ve Modüler Eğitim
Ülkemizde mesleki ve teknik eğitim konulu çalışmada rastlanan sorunlarından birinin öğretim programlarının yetersizliği ve güncel olmadığı olarak ifade edilmektedir. Bu durumu ortadan kaldırmak için öğretim programlarının belirli periyotlarda iş piyasası analizleri yaparak iş piyasası ihtiyaçlarına uygun olarak güncellenmesi, uluslararası denkliği olan mesleki eğitim programlarının hazırlanması, programların esnek bir yapıda hazırlanması, yatay ve dikey geçişlerin kolaylaştırılması ve öğretimde bilgi iletişim teknolojilerinin ve bireysel öğretim yöntemlerinin kullanılması ile sağlanabilir.
Mesleki ve teknik eğitim bireysel yeteneklerden ziyade iyi bir akademik eğitim gerektirmektedir. Mesleki ve teknik eğitimde uygulama ile akademik eğitim birlikte olmalıdır. Özellikle endüstriyel alanlarda akademik bilgiye önemli ihtiyaç duyulmaktadır.
Ülkemizdeki zorunlu eğitim ve sınıf geçme politikasının gözden geçirilmelidir. Bir önceki eğitim kademesindeki olumsuzlukların zincirleme bir şekilde diğerlerini de nasıl etkilediği araştırılmalı ve ona göre yeni stratejiler geliştirilmelidir. Hazır bulunuşluk düzeyi yetersiz olan öğrenciler bir üst eğitimde de başarısız olmaktadırlar.
Mesleki ve teknik eğitime olan talebin azalmasının en önemli nedenlerinden birisi de mesleki ve teknik eğitimin statü ve itibar sorunudur. Ülkemizde akademik eğitim, mesleki ve teknik eğitimden daha çok ilgi görmektedir. Bu nedenle öğrenciler mesleki ve teknik eğitimi en son tercih olarak değerlendirmektedirler.
Mesleki ve teknik eğitimde modüler eğitime geçilmelidir. Modüler eğitim öğrenci merkezli, bireyselleştirilmiş bir öğrenme ve öğretme yaklaşımıdır. Esnek yapısı ile hayat boyu öğrenme ilkesine uygundur. İçerik ve yapısı itibariyle ülkedeki sosyoekonomik ihtiyaçlara duyarlı, eğitim ve meslek standartları gözetilerek tasarlanmaktadır. Modüler eğitim yaklaşımı, öğretimde esnekliği sağladığı için her bireye eğitim hizmeti götürmeyi kolaylaştırmaktadır.
3.6. Meslek Yüksek Okullarında Mevcut durum
YÖK 2019-2020 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de iki yıllık MYO sayısı 976’dır. 2019-2020 öğretim yılında toplam 323.321 yeni kayıt yapılmış olup, MYO’larda eğitim gören toplam öğrenci sayısı ise 975.435’dir. 2019-2020 eğitim-öğretim yılında yükseköğretim kurumlarına kayıtlı toplam öğrenci sayısı 7.541.890’dir. Buna göre toplam öğrenci sayısı içerisinde MYO öğrencilerinin oranı %13,08’dir. 2019-2020 eğitim-öğretim yılında MYO’lardan mezun olan öğrencilerin sayısı 199.755’tür. MYO’larda kaydolan ve mezun olan öğrenci sayıları arasında büyük fark bulunmasının sebebi bu okullarda yüksek terk oranı ve öğrencilerin başarısızlığıdır.
MYO açılma kriterlerinin sağlıklı belirlenmemesi ve/veya uygulanmaması nedeniyle mevcut MYO’ların önemli bir kısmı istenilen düzeyde eğitim verememektedir. MYO’larda bölüm açılırken bulunmuş olduğu bölgenin iş piyasasına uygun olarak açılmalıdır. Fiziki ve teknik alt-yapı ve donanım eksikliği yanında eğitici ve materyal eksiklikleri giderilmelidir. MYO’lar ve MYO’lardaki bu eksikliğin farkında olan YÖK, söz konusu kurumlara ilişkin köklü bir reform yapmalıdır.
MYO’larda istihdam edilen öğretim elamanlarından bir kısmının alanlarının gerektirdiği mesleki yeterliliği taşımadığı, bazı MYO’larda ise yeterli sayıda öğretim elemanı istihdam edilmediği yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır.
MYO’lar, üniversitelerde fakülte ve enstitülerin gerisinde kalmakta üniversite yönetimleri ve YÖK tarafından beklenen ilgiyi görmemektedir. Özellikle de MYO’lar fakültelerin gerisinde kalmakta ve üniversite kaynaklarından çok az pay almaktadır. Bu sebeple MYO’larda altyapı imkânları, üniversite içerisindeki diğer kurumların oldukça gerisinde kalmaktadır.
4. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yirmi birinci yüzyılın başında insan toplumunun karşılaştığı kritik bir zorluk, küresel ekonomide ve sosyal kapsayıcılıkta tam istihdam ve sürdürülebilir ekonomik büyümeye ulaşmaktır. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi, eğitimi ve öğretimi, bireylerin, işletmelerin, ekonominin ve toplumun çıkarlarının desteklenmesine önemli ölçüde katkıda bulunur. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi ve eğitimi, bireyleri istihdam edilebilir ve bilgili vatandaşlar haline getirerek ekonomik kalkınmaya ve tam istihdama ve sosyal içermeyi teşvik etmeye katkıda bulunur. Ayrıca bireylerin insana yakışır işlere ve iyi işlere erişmelerine ve yoksulluk ve marjinalleşmeden kaçmalarına yardımcı olurlar. Eğitim ve beceri oluşumu daha az işsizliğe ve istihdamda daha fazla eşitliğe yol açabilir. Bireyler ve işletmeler gibi genel olarak ekonomi ve toplum da insan kaynaklarının geliştirilmesi ve eğitiminden yararlanmaktadır. Daha yetenekli insan potansiyelinin varlığıyla ekonomi daha üretken, yenilikçi ve rekabetçi hale gelir. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi ve eğitimi aynı zamanda eşitlik, adalet, cinsiyet eşitliği, ayrımcılık yapmama, sosyal sorumluluk ve katılım toplumun temel değerlerinin temelini oluşturur.
Teknolojik gelişmeler, finansal piyasalardaki değişiklikler, ürün ve hizmetler için küresel piyasaların ortaya çıkışı, uluslararası rekabet, doğrudan yabancı yatırımlardaki önemli artışlar, yeni iş stratejileri, yeni yönetim uygulamaları ve yeni iş organizasyonu iş dünyasını dönüştüren daha önemli gelişmeler arasındadır. Bu gelişmelerin çoğu, aynı zamanda, bugün dünyadaki ekonomik faaliyetin dramatik bir şekilde artan entegrasyonunu üreten çeşitli süreçlere verilen ad olan küreselleşmenin de bileşenleridir. Bu gelişmeler, işletmeler, işçiler ve ülkeler için hem fırsatlar hem de zorluklar sunmaktadır. İşletmeler için artan rekabet, daha fazla kazanan ve kaybeden anlamına geliyor. Ülkeler için küreselleşme hem ulusal kalkınmayı hem de dezavantajları artırdı çünkü küreselleşme, ülkelerin göreceli avantajlarındaki farklılıkları artırdı. Bazı çalışanlar için bu gelişmeler kariyer fırsatlarına veya başarılı bir serbest meslek sahibi olmalarına, yaşam standartlarının iyileşmesine ve refaha yol açmıştır. Ancak diğer çalışanlar için iş güvensizliği veya işsizlik, yaşam standartlarının düşmesi ve yoksullukla sonuçlanmıştır. Bu gelişmelerin çoğu, insan bilgi ve becerilerinin ekonomik faaliyete uygulanmasının önemini önemli ölçüde artırmaktadır. İnsan kaynakları geliştirme, eğitim ve öğretim hem fırsatlardan tam olarak yararlanmak hem de işletmeler, işçiler ve ülkeler için bu gelişmelerin zorluklarının üstesinden gelmek için gerekli temel unsurlardır. Küreselleşmenin sosyal bir tepki gerektiren sosyal bir boyutu olduğuna dair artan bir kabul vardır. Eğitim ve öğretim, küreselleşmeye hem ekonomik hem de sosyal tepkinin bileşenleridir.
Eğitim ve öğretim bu zorluğu tek başına ele alamaz, küresel ekonomide yeni bilgi ve becerilere dayalı toplumu adil bir şekilde kurmak için ekonomik, istihdam ve diğer politikalarla birlikte gitmelidir. Toplum değiştikçe eğitim ve öğretimin farklı ama yakınlaşan sonuçları vardır. İkisinin de ikili bir mantığı var: Ülkelerin, işletmelerin ve bireylerin yeni fırsatları kullanmalarına yardımcı olacak ve küreselleşme ve toplumdaki değişikliklerden olumsuz etkilenen birçok nüfus grubunun istihdam edilebilirliğini, üretkenliğini ve gelir elde etme kapasitesini artıracak beceriler ve bilgiler geliştirilmelidir. Ekonomik büyüme ve istihdam artışı ve sosyal kalkınma için eğitim ve öğretim gereklidir. Ayrıca kişisel gelişime katkıda bulunurlar ve bilgili bir vatandaşın temelini oluştururlar. Eğitim ve öğretim, insanları güçlendirmenin, işin kalitesini ve organizasyonunu iyileştirmenin, vatandaşların üretkenliğini artırmanın, çalışanların gelirlerini artırmanın, kurumsal rekabet gücünü artırmanın, iş güvenliğini ve sosyal eşitliği ve katılımı teşvik etmenin bir yoludur. Eğitim ve öğretim bu nedenle insana yakışır işin temel direğidir. Eğitim ve öğretim, bireylerin hızla değişen iç ve dış işgücü piyasalarında daha istihdam edilebilir hale gelmesine yardımcı olmaktadır.
İnsan kaynaklarının eğitimi ve gelişimi esastır, ancak sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak veya toplam istihdam sorununu çözmek için kendi başlarına yetersizdirler. Tutarlı olmalı ve ekonomik büyümeyi ve istihdam artışını destekleyen kapsamlı ekonomik, işgücü piyasası ve sosyal politika ve programların entegre bir parçasını oluşturmalıdır. Ekonomideki makroekonomik ve diğer önlemler gibi toplam talebi artıran politikalar, arz tarafı politikalarıyla birleştirilmelidir, örneğin bilim ve teknoloji, eğitim ve öğretim, sanayi ve işletme politikaları, uygun maliye politikaları, sosyal güvenlik ve toplu pazarlık, bu ekonomik kazanımları adil ve hakkaniyetli bir şekilde dağıtmanın araçları arasındadır ve eğitime yatırım için temel teşvikleri oluşturmaktadır. Bu entegre politikaların izlenmesi, küresel ekonomi için yeni bir finansal ve sosyal mimarinin dikkate alınmasını gerektirir.
Her bir bireye insan kişiliğinin ve vatandaşlığının tam gelişimini sağlamak istihdam edilebilirliğin temelini atmak temel eğitimin görevidir. Başlangıç eğitimi, genel temel iş becerilerini, temel bilgileri, taşınabilir olan, iş dünyasına geçişi kolaylaştıran endüstri temelli ve profesyonel yeterlilikleri sağlayarak onun istihdam edilebilirliğini daha da geliştirir. Hayat boyu öğrenme, iş, teknoloji ve beceri gereksinimleri değiştikçe bireyin beceri ve yetkinliklerinin korunmasını ve geliştirilmesini sağlar; çalışanların kişisel ve kariyer gelişimini sağlar, toplam üretkenlik ve gelirde artışlara neden olur ve sosyal eşitliği geliştirir. Hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde okuryazarlık ve matematik için temel becerilere sahip olmayan birçok işçi vardır. Cehaletin ortadan kaldırılması için somut hedeflere, ölçütlere ve kalite değerlendirmesine dayalı olarak ulusal ve uluslararası stratejiler geliştirilmelidir.
Yüksek kalitede eğitim ve öğretim, genel sosyoekonomik koşulları iyileştirmek ve özellikle istihdamda sosyal dışlanma ve ayrımcılığı önlemek ve bunlarla mücadele etmek için temel araçlardır. Etkili olabilmeleri için dezavantajlı gruplar dahil herkesi kapsamalıdırlar. Bu nedenle, kırsal işçiler de dahil olmak üzere kadınları ve özel ihtiyaçları olan kişileri dikkatle hedef almalıdırlar; engelli insanlar, yaşlı işçiler; düşük vasıflı işçiler dahil, uzun süreli işsizler; genç insanlar, göçmen işçiler ve ekonomik reform programları veya endüstriyel ve kurumsal yeniden yapılanma sonucunda işten çıkarılmış işçiler. Bu grupların, özellikle gençlerin ihtiyaçlarını ele alırken, örgün, iş dışı ve işyerinde öğrenmenin bir kombinasyonuna erişim, etkili öğrenme sonuçları sağladığı ve işgücüne girme şansını artırdığı için sistematik olarak sunulmalı ve geliştirilmelidir.
Eğitim, diğer önlemlerle birlikte kayıt dışı sektörün zorluklarını ele alan araçlardan biri olabilir. Kayıt dışı sektör, geleneksel ekonomik sınıflandırma anlamında bir sektör değil, çoğu hayatta kalma faaliyetleri olan çeşitli durumlarda kişilerin ekonomik faaliyetlerine verilen bir addır. Kayıt dışı sektör çalışması, çoğunlukla düşük kazanç ve düşük verimlilik ile karakterize edilen korumasız çalışmadır. Eğitimin rolü, insanları enformel sektöre hazırlamak ve onları kayıt dışı sektörde tutmak değildir veya enformel sektörü genişletmek; daha ziyade genellikle marjinal olanı, hayatta kalmayı dönüştürmek için işletmelerin performansını ve işçilerin istihdam edilebilirliğini iyileştirmek için mali politikalar, kredi sağlanması ve sosyal koruma ve iş kanunlarının genişletilmesi gibi diğer araçlarla birlikte gitmelidir. İnsana yakışır işlere yönelik faaliyetler, ana akım ekonomik hayata tamamen entegre edilmiştir. Sektörde kazanılan önceki öğrenme ve beceriler, söz konusu çalışanların resmi işgücü piyasasına erişim sağlamasına yardımcı olacağı için kabul edilmelidir. Sosyal ortaklar, bu programların geliştirilmesine tamamen dahil edilmelidir.
Eğitim ve öğretim herkes için bir haktır. Hükümetler, sosyal ortaklarla iş birliği içinde, bu hakkın evrensel olarak erişilebilir olmasını sağlamalıdır. Sunulan fırsatlardan yararlanmak tüm kişilerin sorumluluğundadır. Ücretsiz evrensel, kaliteli kamu ilk ve orta öğretimi tüm çocuklara sağlanmalı ve çocuk işçiliği yoluyla eğitime sürekli erişim reddedilmemelidir. Temel eğitim, etkili bir mesleki eğitim ve öğretim sisteminin üzerine inşa edilmesi gereken ana temeldir. Kaliteli temel eğitim ve başlangıç eğitimi, yetişkin ve ikinci şans eğitiminin varlığı, bir öğrenme kültürü ile birlikte, sürekli eğitim ve öğretime yüksek düzeyde katılımı sağlar. Nitelikli öğretmenler ve eğitmenler, çocukların ve yetişkinlerin akademik ve mesleki yeterliliklerde yüksek standartlara ulaşmalarına yardımcı olmak için kaliteli eğitim sağlamanın temel anahtarıdır. İşe alma, ücretlendirme, eğitim, öğretim ve yeniden eğitim, görevlendirme ve yeterli tesislerin sağlanması her başarılı eğitim sisteminin kritik unsurlarıdır. Eğitim ve öğretime ek olarak, kariyer eğitimini, kariyer danışmanlığını, istihdam danışmanlığını ve mesleki ve teknik eğitim ile işgücü piyasası bilgilerini içeren kariyer rehberliği ve işe yerleştirme hizmetlerinin (kariyer geliştirme hizmetleri), insan kaynaklarının geliştirilmesinde önemli bir rolü vardır. Eğitim, öğretim sistemleri ve istihdam hizmetleri boyunca bir kariyer geliştirme kültürünün teşvik edilmesi, sürekli öğrenmeyi teşvik etmenin bir yoludur. Gençler ve yetişkinler arasında bu kültürün geliştirilmesi, istihdam edilebilirliklerinin sağlanması ve eğitim ve öğretimden işe veya ileri eğitime geçişlerinin kolaylaştırılması açısından özel bir önem taşımaktadır.
İstihdam edilebilirlik geniş bir şekilde tanımlanmıştır. Bu, yüksek kaliteli eğitim ve öğretimin yanı sıra bir dizi başka politikanın da önemli bir sonucudur. Bir çalışanın bir işi güvence altına alma ve elinde tutma, işte ilerleme ve değişimle başa çıkma, isterse veya işten çıkarılmışsa başka bir işi güvence altına alma ve işgücüne daha kolay girme becerisini geliştiren beceri, bilgi ve yetkinlikleri kapsamaktadır. Yaşam döngüsünün farklı dönemlerinde bireyler, geniş tabanlı eğitim ve öğretim, takım çalışması, problem çözme, bilgi ve iletişim teknolojisi (BİT), iletişim ve dil becerileri dahil olmak üzere temel ve taşınabilir üst düzey becerilere, öğrenmeyi öğrendiklerinde ve kendilerini korumak için yeterliklere sahip olduklarında en çok istihdam edilebilir durumdadırlar. Bu beceri kombinasyonu, iş dünyasındaki değişikliklere uyum sağlamalarını sağlamaktadır. İstihdam edilebilirlik ayrıca insana yakışır işi güvence altına almak ve sürdürmek için gerekli olan birçok beceriyi de kapsamaktadır. Girişimcilik istihdam için fırsatlar yaratmaya ve dolayısıyla istihdam edilebilirliğe katkıda bulunabilir. Bununla birlikte, istihdam edilebilirlik sadece eğitimin bir işlevi değildir-işlerin varlığı, kaliteli işlerin geliştirilmesi ve sürdürülebilir istihdam ile sonuçlanan bir dizi başka aracı gerektirir. İşçilerin istihdam edilebilirliği ancak iş büyümesini teşvik eden ve insan kaynakları eğitimi ve gelişimine bireysel ve toplu yatırımları ödüllendiren bir ekonomik ortamda sürdürülebilir.
Herkesin temel eğitime, başlangıç eğitimine ve sürekli eğitime evrensel erişimini garanti altına almak ve genel yatırımı artırmak ve optimize etmek konusunda üçlü ve uluslararası bir fikir birliği vardır. Eğitime erişimi kısıtlayan ayrımcılıkla mücadele hem ayrımcılıkla mücadele düzenlemeleri hem de sosyal tarafların ortak eylemleri ile yapılmalıdır. Hükümetler tarafından, eğitim ve öğretimi her düzeyde geliştirmek için yatırım yaparak; özel sektör tarafından mevcut ve gelecekteki çalışanları eğitmek; bireyler tarafından, kendi yeteneklerini ve kariyerlerini geliştirerek”. Bununla birlikte, yapısal uyum programları, kısıtlayıcı maliye politikaları, düşük ücretler, borç geri ödeme yükümlülükleri, kalkınma yardımı akışlarının azalması, işletmeler üzerindeki rekabetçi fiyat baskıları ve bazı durumlarda nüfusun büyük kesimlerinin kaynak yetersizliği hükümetleri, işletmeleri ve bireyleri eğitim ve öğretime yetersiz yatırım ayrıca, pazardaki belirsizlikler, diğer işletmeler tarafından becerilerin kaçakçılığı ve güvensiz çalışma biçimlerinin büyümesi ve buna bağlı olarak yüksek personel devir hızı, işletmelerin eğitime yatırım yapma teşviklerini azaltabilir. Bu, sosyoekonomik durumları göz önüne alındığında hızla değişen bir ortamda artan üretkenlik ve istihdam edilebilirlik için sürekli olarak bireysel ve kolektif beceriler geliştirme kültürü daha da iyileştirilmelidir.
Eğitim ve öğretimin maliyeti bir yatırım olarak görülmelidir. Bu yatırımı artırmak, eğitim ve öğretime yatırım yapmanın hem kamu hem de özel sektörün ortak bir sorumluluğu olabileceğinin kabul edilmesiyle teşvik edilebilir. Hükümet her zaman temel eğitime ve ilk eğitime yatırım yapmak için birincil sorumluluğu üstlenmeli ve ayrıca diğer eğitim türlerine de yatırım yapmalıdır. Bireylerin sorumluluğu ile ilgili olarak, hükümet, erişimin finansal gerekçelerle reddedilmemesi ve toplumun daha geniş menfaatlerinin zararına olacak şekilde sorumluluğu paylaşmalıdır. Bir işveren olarak hükümet, eğitime yatırım yapma sorumluluğunu da üstlenmelidir. Özel sektöre ilişkin olarak, hem işletmelerin hem de bireylerin sorumlulukları tanınmalı ve uygun olduğunda teşvik edilmelidir. Bu sorumluluklar, özellikle işçilerin istihdam edilebilirliğini ve işletmelerin rekabet edebilirliğini artırabilen işyeri temelli ve sürekli eğitime yatırım açısından uygundur. Bu alandaki özel sektör sorumluluklarının organizasyonu ve uygulanması en iyi şekilde hükümet ve işletmeler arasında, hükümet ile sosyal ortaklar arasında veya sosyal ortaklar arasında ortaklıklar yoluyla gerçekleştirilebilir. KOBİ'ler için daha fazla yatırım sağlamak, özellikle bir ortaklık yaklaşımına uygundur.
Eğitime yatırım yapmanın evrensel bir modeli yoktur. Hükümetler, bireyleri ve işletmeleri eğitim ve öğretime bireysel veya ortaklaşa yatırım yapmaya teşvik edecek genel bir ekonomik ortam ve teşvikler yapmalıdır. Bu yatırım ve bunun sorumluluğu genellikle eğitimin hedefleri tarafından belirlenmelidir, örneğin bireysel, kurumsal veya toplumsal hedefler. Ülkeler, eğitime yatırımı teşvik etmek ve eğitim kaynaklarını artırmak için farklı yollar ve araçlar kullanabilir. İşletmeler, eğitime yatırım yapmak için kritik bir role sahiptir. Eğitime daha fazla yatırım yapmak ve erişimi garantilemek için birlikte kullanılan bir dizi mekanizma gereklidir. Bunlar, kamu hibelerinin eşlik ettiği işletmeler üzerindeki vergi sistemlerini, eğitim fonlarının kurulmasını, eğitim ve öğrenim için çeşitli teşvikleri, örneğin vergi iadeleri, eğitim kredileri, eğitim ödülleri, bireysel eğitim hesapları, toplu ve bireysel eğitim hakları, maaşlı izin, toplu eğitim sözleşmeleri ve eğitime yatırım yapmanın ulusal ve uluslararası en iyi uygulamalarıdır.. Seçilen mekanizmalar, KOBİ'lerin özel ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Eğitim finansmanı için seçilen mekanizma harçlar olduğunda, fon dağıtımının yönetişimi üçlü olmalıdır veya sosyal ortaklar tarafından bunlar üzerinde mutabakata varıldığında, bu tür bir yönetişim iki taraflı olmalıdır. Eğitim ve öğretime ilişkin hükümet politikalarına ilişkin kararlar, gerçek üçlü diyaloğa dayanmalı ve üç taraflı ortaklara, eğitime yatırımları artırmak için en iyi yolları ve araçları geliştirme fırsatı vermelidir. Ülkeleri ve şirketleri, ülkeler, sektörler ve şirketler için bir ayna ve yönelim noktası olarak dünyanın farklı bölgeleri, şirketlerin büyüklükleri veya sanayi sektörü için muhtemelen farklılaştırılmış mevcut çabaları artırmaya teşvik etmenin bir yolu.
Daha düz hiyerarşik yapılar ve devredilmiş karar verme, inisiyatif ve kontrol, ayrıca daha yüksek düzey becerilere ve eğitime olan ihtiyacı genişletir ve işçiler için artan sorumlulukla sonuçlanır. BİT, bu yönetim eğilimlerini ve genel olarak iş dünyasındaki değişiklikleri hızlandırmaktadır. BİT, işyerleri dahil, insanların kaliteli eğitim ve öğretime erişimini büyük ölçüde iyileştirme potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte, bu teknolojilerin eğitim ve öğretimde kentsel ve kırsal alanlar, zenginler ile yoksullar, okuryazarlık ve matematik becerilerden yoksun olanlar arasında eğitim ve öğretimde mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirmesi tehlikesi vardır. Gelişmekte olan ülkeler BİT kullanımı için gerekli altyapıya, eğitim ve öğretim donanım ve yazılımına ve öğretmen ve eğitmenlerin eğitimine yatırımlarını artırmalıdır. Bu tür yatırımlar hem kamu hem de özel sektör tarafından yapılmalı ve yerel, ulusal ve uluslararası işbirlikçi ağlardan yararlanılmalıdır. Hükümetler ayrıca özel sektöre ve bireylere bilgisayar okuryazarlığını teşvik etmek ve yeni iletişim becerileri geliştirmek için teşvikler sağlayabilir. BİT kullanılırken eğitim ve öğrenim için yeni modların ve yöntemlerin kullanılması gerekir. Uzaktan eğitim yöntemleri, eğitimi uygun zamanlarda, erişilebilir yerlerde veya düşük maliyetlerle sunmak için kullanılabilir. Uzaktan eğitim, diğer tüm öğrenme veya öğretme yöntemlerinin yerini almamalıdır, ancak mevcut tüm öğretim araçlarının değerli bir parçası olabilmelidr. Uzaktan eğitim, öğrencinin soyutlanma hissinden kaçınmak için mümkün olduğunca geleneksel eğitim yöntemleriyle birleştirilmelidir. Eğitim için sosyal çerçeve bu yeni eğitim biçimlerine uyarlanmalıdır.
Birçok itici güç, şirketlerin organizasyonu ve çalışma yöntemleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca, çoğu İnternet dahil BİT ürün ve hizmetlerinin kullanımına dayalı yeni sektörler ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlar, kişisel beceriler ve BİT yeterlikleri dahil olmak üzere yeni becerilere ve yeterliklere olan talebi artırmaktadır. Eğitim ve öğretimin hem BİT ile ilgili olan hem de değişen iş organizasyonuyla ilgili olan bu yeni taleplere cevap vermesi gerekmektedir.
Elektronik ağ, öğrenicilere birbirlerine daha aktif bir şekilde yardımcı olma, öğrenicilerin eğitim ve öğretim sürecinde daha aktif olmaları, resmi ve geleneksel olmayan öğretim yöntemlerinin kullanılması için fırsatlar sağlamaktadır. Eğitimde BİT uygulamak için, eğitmenlerin bu teknolojilerde uzmanlaşması ve sistematik olarak eğitilmesi gerekmektedir. BİT'deki yeni gelişmelerin öğretilmesine uyum sağlamak için öğretim yöntemlerinin güncellenmesi gerekmektedir. BİT'den tam olarak yararlanmak için yeni okul yapıları tasarlanmalıdır ve bireyin kendi kendine öğrenme yöntemlerini öğrenmesine ihtiyaç vardır. İşletmeler, BİT becerilerinin ve toplumda erişimin yaygınlaşmasını teşvik etmek amacıyla, BİT'in evde veya genel olarak kullanılması için işçiler için ve okullara veya diğer eğitim sağlayıcılara BİT tesisleri veya destek programları sağlamalıdır. Uygun hükümet teşvikleri bu gelişmeyi kolaylaştırabilir.
Ulusal yeterlilikler çerçevesinin geliştirilmesi, hayat boyu öğrenmeyi kolaylaştırdığı, işletmelerin ve iş bulma kurumlarının beceri talebini arzla eşleştirmesine yardımcı olduğu ve bireylere eğitim ve kariyer seçimlerinde rehberlik ettiği için işletmelerin ve işçilerin yararınadır. Çerçeve bir dizi unsurdan oluşmalıdır: sosyal ortaklar tarafından oluşturulan, ekonomi ve kamu kurumlarında gerekli becerileri yansıtan uygun, devredilebilir, geniş ve endüstri temelli ve mesleki yeterlilik standartları ile mesleki ve akademik yeterlilikler nasıl ve nerede öğrenildiğine bakılmaksızın, öğrenilen becerilerin ve kazanılan yetkinliklerin güvenilir, adil ve şeffaf bir değerlendirme sistemi, örneğin örgün ve yaygın eğitim ve öğretim, iş deneyimi ve iş başında öğrenme yoluyla. Herkes, deneyimlerini ve becerilerini iş yoluyla, toplum aracılığıyla veya örgün ve yaygın eğitim yoluyla değerlendirilme, tanınma ve onaylanma fırsatına sahip olmalıdır. Eğitim ve öğretime artan erişim yoluyla bireylerin beceri eksikliklerini telafi edecek programlar, önceki öğrenim programlarının tanınmasının bir parçası olarak sunulmalıdır. Değerlendirme, beceri boşluklarını tanımlamalı, şeffaf olmalı ve öğrenen ile eğitim sağlayıcıya bir rehber sağlamalıdır. Çerçeve ayrıca, taşınabilir olan ve ister kamu ister özel olsun, işletmeler, sektörler, endüstriler ve eğitim kurumları tarafından tanınan güvenilir bir beceri sertifikasyon sistemi içermelidir. Değerlendirme metodolojisi adil olmalı, standartlarla bağlantılı ve ayrımcı olmamalıdır. Potansiyel gizli ayrımcılığa karşı aktif olarak korunmalıdır. Örneğin, genel olarak daha güçlü bir kadın bileşenle hizmet sektörüne geçiş, genellikle her zaman açıkça tanınmayan daha fazla iletişim ve problem çözme becerilerine dayanır. Benzer şekilde, bir bireyin ikinci dilinde yürütülen test sistemleri bazen sahip olunan teknik ve diğer becerilerin sonuçlarını çarpıtır. Yeni iş organizasyonu biçimleri genellikle bir işletme içindeki beceri gereksinimlerini değiştirir. Örneğin, daha düz yönetim yapıları, belirli sorumlulukları yönetimden işgücüne kaydırmaya dayanır. Bunlar, bu koşullar altında işgücünün ihtiyaç duyduğu yeni yetkinliklerin açıkça tanınmasıyla sonuçlanmalıdır. Ödül sistemleri bunları hesaba katmalıdır. Mesleki yeterlilik sistemi üçlü olmalı, işçilere ve öğrenmek isteyen herkese erişim sağlamalı, kamu ve özel eğitim sağlayıcılarını kapsamalı ve sürekli olarak güncellenmelidir. Bir işçinin kariyeri boyunca eğitim ve öğretim sistemine birden fazla giriş ve çıkış noktası sağlamalıdır.
Eğitimde sosyal diyalog ve ortaklıkların kapsamı ve etkinliği şu anda aktörlerin kapasitesi ve kaynakları ile sınırlıdır. Ülkelere, sektörlere ve büyük ve küçük işletmelere göre değişir. Yakın zamandaki bölgesel ekonomik entegrasyon, eğitim ve kapasite geliştirme ihtiyacına ilişkin sosyal diyaloğa da yeni bir boyut getiriyor. Teknik iş birliği, sivil toplum ve işveren örgütlerine kamu hibeleri ve ülkeler arasında deneyim ve en iyi uygulamaların değişimi gibi çeşitli yollarla bu kapasitenin artırılmasına acil bir ihtiyaç vardır. Endüstriyel ilişkiler, iş idaresi ve sosyal ortakların katkısı üzerine mesleki ve teknik eğitim kapasitesini geliştirmenin ayrılmaz bir parçası olmalıdır.
KAYNAKLAR
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 469410
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.